Akıl mı yoksa nakil mi?
Bediüzzaman Muhakemat isimli eserinde 1. Mukaddime olarak şöyle bir esası ifade eder:
“Akıl ve nakil teâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil te’vil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.”
Yani, akıl ve nakil birbiriyle çeliştiğinde, akıl asıl itibar ve nakil te’vil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.[1]
Böyle bir esas, herkes tarafından değilse bile akl- ı selim sahibi nice âlim nezdinde kabul görmüş usûldendir. İslâm camiası içinde çıkan Mu’tezile mezhebi, aklı nakle tercih eder, mesela aklın anlamada zorlandığı mu’cizeleri te’vil etme cihetine gider. Bediüzzaman, Mu’tezile mezhebinden olmadığı gibi, eserlerinin pek çok yerinde onların tenkidini yapmış, aklı nakle tercih etmelerinin isabetli olmadığını nazara vermiştir. Bu durumda, kendisinin üstteki bu veciz ifadesini nasıl anlamak gerekir?
Bediüzzaman’ın üstteki ifadesinde geçen “nakil”den murat, bize nakil yoluyla gelen âyetler ve hadislerdir. Aslında akıl ve nakil birbiriyle ters düşmez, bilakis birbirini te’yid eder. Ama zahirde birbiriyle çatıştığı zannedilebilir.
Üstteki ibarede “…O akıl, akıl olsa gerektir” ibaresini kavram olarak “Akl-ı selim” ile ifadesiyle karşılayabiliriz. Selim aklın asıl itibar kabul edilmesi, naklin te’vili noktasındadır. Yoksa “Aklımıza uymayan nakli (nassı) reddedelim” anlamında değildir. Böyle bir yaklaşım, mü’minler için Kur’ân hakkında zaten düşünülemez. Zira Kur’ân’ın bir âyetini bile kabul etmeyen, dini literatürde “kâfir” olarak nitelendirilir. Hadislerde ise; selim akla ters düşen hadislerin ya mevzu (uydurma) olduğunu kabul etmek ya da sahih bir te’ville te’vilde bulunmak söz konusudur.
Mesela, “Kadın eğe kemiğinden yaratıldı. Düzeltmeye kalkarsanız onu kırarsınız” hadisine bakalım.[2] Bu hadise yakın bir mana, benzeri bir ifadeyle Tevrat’ta Hazreti Havva’nın yaratılışıyla ilgili olarak da geçer.[3] Hadiste geçen ifadeyi hakikat olarak telakki eden, yani kadının yaratılış maddesini eğe kemiği kabul eden hayli kimse vardır. Hâlbuki hadisin başka varyantlarında “Kadın eğe kemiği gibidir”[4] denilmesi, meseleyi halletmektedir. Yani bu bir teşbih olup, Hamdi Yazır’ın da belirttiği gibi, bununla kadının farklı tabiatına dikkat çekilmiştir.[5] Hadisteki ifadenin hakikat değil mecaz olduğunu nazara vererek meseleyi halletmek mümkün iken, “mevzudur” diyerek inkârı cihetine gitmek veya bu hadisi nazara vererek “İslâmiyet kadını........
© Risale Haber
