Resûlüllah’ın (s.a.v) verdiği bazı misaller
Resûlüllah (s.a.v) konuşurken muhataplarının ilmî ve sosyal durumlarını dikkate alarak konuşurdu. Soru soranların soru sorma şeklinden, genel durumlarını çabuk idrak eder ve onlara uygun cevaplar verirdi. Mesela, “Ya Resûlellah, Allah yanında en sevimli amel hangisidir?” diye soran birisine, “Namazı vaktinde kılmaktır” diye cevap verirken aynı soruyu soran bir başkasına, “Anne-babaya iyilik yapmaktır”, bir diğerine, “Allah yolunda cihat etmektir”, diğer birisine, “Allah’a ve Resûlüne iman etmektir” buyurmuş.[1] Bu da gösteriyor ki, Resûlüllah (s.av) herkesin halet-i ruhiyesine uygun bir cevap vermiştir.
Resulüllah ayrıca muhatapların sözlerini daha iyi anlamaları için Arap üslubunun aşina olduğu çok sayıda misal vermiş ve benzetmelerde bulunmuştur. Biz burada Resûlüllah’ın verdiği bazı misalleri zikredeceğiz:
1) Resûlüllah (s.a.v) öyle buyurdu: “Allah dosdoğru olan yolu misal vermiştir; şöyle ki: Yolun iki tarafında açık kapılar vardır. Kapıların üzerinde salınmış örtüler vardır. Yolun başında da bir çağırıcı vardır; şöyle diyor: (ادخُلوا الصراطَ ولا تَعْوَجُّوا. فالصراطُ الإسلامِ، والستورُ حدودُ اللّه، والأبواب محارمُ اللّه، والداعي القرِآن) “Yola girin ve sağa sola sapmayın. İşte o yol İslâm’dır. Perdeler Allah’ın [şeriatın] sınırlarıdır. Açık kapılar Allah’ın yasaklarıdır. Çağırıcı ise Kur’an’dır.”[2]
Bu hadiste Resûlüllah (s.a.v) Kur’an’ın, hidayete çağıran bir kitap olduğunu bir temsil ile ifade ediyor.
2) Resûlüllah (s.a.v) şöyle buyurdu: (مَثلُ المُؤْمن كالخامة من الزرع، يُقَلِّبها الريِحُ مرَّة كذا ومرَة كذا ومَثلُ الكافر مثل الأرزَة المُجْذِيَة على الأرض حتى يكون انجعافُها بِمَرّة) “Mümin yaş ekine benzer. Rüzgâr onu bir bu yana bir o yana çevirir. Kâfir ise yere sıkı sıkıya saplanmış sedir ağacına benzer. Bir defada devrilir.”[3]
Hadis müminlerin bu dünyada çok sıkıntılara maruz kalacakları halde inanç ve amellerinden taviz vermeyeceklerini ifade buyuruyor. Resûlüllah (s.a.v), “Mümin yaş ekine benzer. Kâfir ise yere sıkı sıkıya saplanmış sedir ağacına benzer” sözüyle, zamanın müminin başına sıkıntılı işler getirmesi ve çeşitli devirlerde belalara maruz kalması sebebiyle mümini yaş ekine benzetmiştir. Rüzgâr yaş olan ekini bir o yana bir bu ayana sallar durur ama yerinden çıkmaz, sabit kalır. Kâfiri de, ayakta kalan fakat sallandığında yerinde sabit duramayıp yıkılan sedir ağacına benzetmiştir.
3) Resûlüllah’ın sırdaşlarından olan Huzeyfe b. el-Yemân, onun vefatından sonra ortaya çıkacak ilk fitneyi ondan dinledikten sonra, “Ya Resûlellah, bu şerden sonra bir hayır olacak mı?” diye sordu. Resûlüllah (s.a.v), (جماعة على أقْذَاء وهُدْنَة على دَخَن) “Toz duman üzerinde olan bir birleşme ve nefret üzerinde bir sükûnet vardır” buyurdu.[4]
Burada (أقذاء) kelimesinden maksat göze kaçan ve gözü rahatsız edip çapaklandıran tozlardır. Resûlüllah (s.a.v) şerden sonra, kuşku ve tereddütler içinde bir araya gelen insanların halini, gözü ağrıyan bir adamın ıstıraplı ve sancılı haline benzetmiştir. (هُدْنَة) kelimesi sükûnet manasındadır. (دَخَنٍ) kelimesi ise, nefret manasına geliyorsa da köken itibariyle........
© Risale Haber
