Akşam Yemeği Olarak Çarıklarını Yiyen Adamlar!
Mardin yöresinde dağlık bölgeler ve düz ovalar vardır. Dağlık bölgelerde yaşayanlara genellikle “Dağlı” (Çiyaî), düz ovalarda yaşayanlara da “Ovalı” (Berrivanî) derlerdi. Dağlıların yaşadığı bölgelerde su olduğu için birçok sebze yetiştiği gibi kayısı, nar, üzüm, incir, armut gibi meyveler de yetişiyordu. Ne var ki, tahıl yetiştirecek araziler çok azdı. Ovada ise meyve olarak sadece susuz yetişen kavun-karpuz varken bol miktarda tahıl yetişiyordu. Bu yüzden dağlılar çoğunlukla kışlık tahıl ihtiyaçlarını ovadan temin ederlerdi. Bu tahılı genellikle parayla değil, mal değişimi suretiyle satın alırlardı. Örneğin ovada bulunmayan meyve ve sebzeleri merkep veya katırlarla köylere götürür, tahılla takas eder gelirlerdi.
Devir, maddi-manevi kıtlığın hâkim olduğu tek parti devriydi. O yıllarda dağlı ahali sıkça ovalıların köylerine gittiği için ova köylerindeki insanlar dağlılar kadar misafirperver değillerdi. Kıtlık döneminde kimse yiyeceğini paylaşmak istemiyordu. Ancak neredeyse her hafta bir-iki dağlı ovalıların kapısını çalmaktaydı. Onlar da bu sık uğrayan misafirleri ağırlamak istemezlerdi. Bu yüzden dağlılar mümkün mertebe, ovalıların kapısını çalmamak için akşama kalmak istemezler, günübirlik evlerine dönmeye çalışırlardı.
Bugün size trajik-komik bir öykü anlatacağım. Olay, kıtlık yıllarında, bizzat yaşadığım köyde, köylülerimizin başına gelmiştir. Bir köylümüz rahmetli babama anlatmıştı. O köylümüzden dinleyelim:
“Bir sonbahar günü, yüklerimizdeki yaş ve kuru sebzeleri buğdayla takas etmek üzere ova köylerine gitmiştik. Akşama kadar köyleri kapı-kapı dolaştığımız halde yüklerimizdeki sebzeleri bitiremedik. O gece bir dostumuzda misafir kaldık. Ertesi gün yolumuz üstündeki köyleri dolaşarak kalan eşyalarımızı buğdayla değiştirmeye çalıştık. Yine de bitiremedik. Bir gece daha ova köylerinde kalmak istemiyorduk. Geceleyin eve varsak bile ikindiden sonra evin yolunu tuttuk. Ama bir sonbahar yağmuru başladı ki sorma gitsin; göz gözü görmüyordu. Hem fırtına vardı, hem şiddetli bir yağış... Artık yola devam etme imkânımız kalmamıştı. Çarnaçar ve umutsuz bir şekilde, yolumuz üzerindeki en yakın bir köyde, bizi misafir edecek bir ev aradık, fakat nafile… Kapısını çaldığımız evler ya hiç kapıya çıkmıyorlar ya da, kapıyı açmadan ‘Kardeş yerimiz yoktur, misafir kabul edecek durumda değiliz’........
© Risale Haber
