Bu Bir Kuru Sevda Değil
HASAN KURU
(1940-2013)
İnebolu Nur Talebelerinden Hasan Kuru’yu vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz. (29 Mart 2013)
Risale-i Nur’da Gülcü Hüseyin olarak geçen Hüseyin Kuru’nun Üstad’la tanıştıktan sonra dünyası değişir. Gül sarhoşluğuna tutulur. 1940 yılında gül tomurcuk açar. Hüseyin’den Hasan doğar. Hasan gülün yongası, goncası.
Hasan 1963 yılında Neslin Hanımla evlenir. Hüseyin, Sadık Muharrem, Aynur, Gülnur isimli dört çocuğu dünyaya gelir. Değişik işlerle uğraşır. Balık avlamasını sever. Fırsat buldukça denize açılır. Balığın da, kaderin de ağından anlar. Ne var ki ava giderken avlanır. Koca Reis Bediüzzaman’ın ağına takılır.
Üç yaşındayken (1943) babası tutuklanıp hapse konulur. Babaannesinin kucağında babasını ziyaret eder. Kısa süre sonra babası Denizli’ye sevk edilir. Hasan için babasız, babaannesi için oğulsuz günler uzadıkça uzar. Yoğun baskı ve kara propaganda vardır. Nur Talebelerinin idam edileceği söylentisi yayılır. Bunları ilk kez duyan babaanne yığılıp kalır, yatağa düşer.
On üç yaşında Osmanlıca olarak Küçük Sözler’i yazar. O günlerde biri Risale yazdığında Üstad’a gönderir. Hasan’ın babası da Küçük Sözler’i Üstad’a gönderir. Üstad tashih eder; sonuna dua yazıp iade eder.
Bir kısım halk, Nurcuları Hucu olarak bilir. Gâh istihza, gâh korkutma niyetiyle “Hucu” diye rahatsız ederler. Hasan babasıyla hizmete omuz verir. Nazif Çelebi’nin evi Nurcu’ların (Hucu’ların) buluşma yeridir. Risale’ler gizli şekilde teksir makinasıyla bu evde çoğaltılmaktadır. Hasan, Hucu iftiralarından korkmadan bu evde gece geç vakitlere kadar teksir kolu çevirir.
Hasan gül suyu Risale’lerle sarhoş olmaktadır. Ne var ki dışarıda başka bir sarhoşluk vardır. On sekizinde içkiye başlar. Babada panik yoktur. Değil mi ki kendisi de başlangıçta böyleydi, zamanla düzeldi. Şu gülün tadını doya doya alsın; şu gül Üstad’ın gül yüzüne bir baksın, bak bir daha alıyor mu eline şarabı…
Üstad’ın yollarında
1958 yılıdır. Hasan 18 yaşındadır. Bir gün babası seslenir.
“Hazırlan Hasan’ım. Üstad’a gidiyorsun.”
Hasan’ı Recep Uysal ve Mehmet Mırmır’a emanet eder. Yola çıkarlar. Önce İstanbul’a varırlar. İki gün sonra buluşmak üzere ayrılırlar. Buluşma saati geldiğinde Uysal ve Mırmır’ı bulamaz. Randevu yerine birkaç gün gidip gelse de sonuç değişmez. O da tek başına yola çıkar. Balıkesir ve Kütahya’da birer gece kaldıktan sonra Isparta’ya varır.
Babası, Saray Palas oteli sahibi kadim Nur Talebelerinden Nuri Benli’ye gitmesini söylemiştir. Faytona biner, otele gider. Karşısına çıkan ilk kişiye Benli’yi sorar. “Benim.” deyince elini öper. Babası ve İnebolu Nur Talebelerinin selamını iletir. Üstad’ı ziyaret etmek istediğini söyler. Benli, Üstad’ın hasta olduğunu, ziyaretçi kabul etmediğini, Erzurum ve Van milletvekillerini dahi geri çevirdiğini söyler. Fakat işin içinde Üstad’ın çok sevdiği Gülcü Hüseyin olduğu için Hasan’a haber vermeden ‘Belki kabul eder.’ diye Üstad’a haber gönderir. Akşama doğru müjde gelir. Hasan çok sevinir.
Benli elinden tutar. Üst katta bir odaya götürür.
“Sen benim misafirimsin. Seni bu odada misafir edeceğim. Bak, bu yatakta Üstad’ımız da yattı. Herkese bu odayı açmıyorum.”
Sabah olur. Ankara’ya bilet alır. Tekrar otele döner. Benli ile Üstad’a doğru yola çıkarlar. Haberi alan beş, altı kişi de onlara katılır. Üstad’ın evine geldiklerinde bahçe kapısında bir kâğıt gözlerine ilişir. Üstad’ın rahatsızlığı nedeniyle misafir kabul etmediği belirtilmektedir. Benli kapıyı çalar. Bayram Yüksel açar. Kalabalığı görünce “Kapıdaki yazıyı görmediniz mi? Üstad’ımız hasta, ziyaretçi kabul etmiyor” der. Fırsat bulunca Hasan’a fısıldar.
“İnebolu’dan gelen sen misin?”
Hasan, ‘Evet.’ deyince içeri alır.
TÂHİRÎ’NİN KAPISINDA, ÜSTAD’IN EŞİĞİNDE
Aceleyle üst kata çıkar. Üstad’ın odasına varır. Üstad talebeleriyle sohbet etmektedir. Üstad’a koşar. Heyecandan ne yapacağını bilemez. Sarılmış mıdır, ellerini öpmüştür müdür; bunun bile farkında değildir. Üstad ayaktadır. Talebeleri diz çökmüştür. Hasan da kapıya yakın oturur. Üstad yanına oturmasını ister. Tâhirî kalkar, Hasan’ı Üstad’ın yanına oturtur. Üstad, Hasan’ı göstererek el hareketleri ile Tâhirî’ye birşeyler söyler. Tâhirî tasdik eder. Hasan anlayamaz. Sadece Rüştü Çakın ismini işitir. Rüştü, babasının Denizli’den hapishane arkadaşıdır. Demek talebesi Gülcü Hüseyin bir gül daha yetiştirmiş, bahçe sahibi Üstad’ına göndermiştir.
Hasan zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz. Ayrılma vakti gelmiştir. Üstad’a yaklaşmak güneş çekimine kapılmaktır. Üstad’a doğru yürür. Yine heyecandan ne yapacağını şaşırır. Elini mi öpmüştür, sarılmış mıdır, bilemez. Hatırladığı tek şey Üstad’ın beş adet küçük risale hediye ettiğidir.
Odadan çıkarlar. Yavaş yavaş kendine gelir. Ayrıntıları biraz hatırlamaya başlar. Üstad’ın evi dünyada bir yer değildir. Salon ve odalarda yazı eşyaları dışında nerdeyse hiçbir şey yoktur. Odasında kilime benzer bir şey vardır. Tahtalar aralıklıdır. Karyolası duvara bitişiktir. Aynı duvarda iplere dizilmiş, kurumaya........
© Risale Haber
