menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Asr-ı Hâzıraya Bir Asr-ı Saadet Nefesi

9 0
05.05.2025

Öyle bir zamanda soluklanıyoruz ki tarifi yapılamadığı için ahirzaman diyoruz. İnsanlık için şu tahlil çok yerindedir.

“Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda, Kur'anın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Mülevves ve ufûnetli bir çamur içinde kafile-i beşer düşe kalka gidiyor. Bir kısmı, selâmetli bir yolda gider. Bir kısmı, mümkün olduğu kadar çamurdan, bataklıktan kurtulmak için bazı vasıtaları bulmuş.

Bir kısm-ı ekseri o ufûnetli, pis, çamurlu bataklık içinde karanlıkta gidiyor. Yüzde yirmisi sarhoşluk sebebiyle, o pis çamuru misk ü anber zannederek yüzüne gözüne bulaştırıyor… düşerek kalkarak gider, tâ boğulur.

Yüzde sekseni ise, bataklığı anlar, ufûnetli, pis olduğunu hisseder… Fakat mütehayyirdirler, selâmetli yolu göremiyorlar.”[1]

İşte toplumu oluşturan biz olduğumuz için hemen her şey bizim etrafımızda şekillenmektedir. Zamanın keşmekeşi, sür’at ve gaflet girdabında boğulmuş beşeriyetin, huzur-u kalb ve sükûn-u ruh arayışına cevap veren en nurlu eserlerden biri hiç şüphesiz ki Risale-i Nur Külliyatı’dır.

Bu kudsî eser, asrın dehşetli buhranlarına karşı, nefs-i emmârenin zincirlerini kırarak, oyunlarını bozarak onun bu desiselerinden kurtulup kalb-i selîm ile hakikate yönelmenin yollarını beyan eder.

SÜKÛTUN KALBDE TEFEKKÜRE DÖNÜŞMESİ

Risale-i Nur’un mütefekkirane üslûbu, sükûtu, bir boşluk değil; bilakis bir tefekkür menbaı olarak telâkki eder. Bir ağacın halk edilişindeki intizamı ve hikmeti seyir ile geçirilen birkaç dakikalık sükût, ehl-i gafletin nefsinde bir ihtizâz ve kalbinde bir diriliş temin eder. Zira sükût, eğer tefekkür ve zikir ile müştemil olursa, bir hazine-i mâneviyeye inkılab eder. Fakat bu sükût kuru kuruya bir sükût değil. İbret ve tefekkürle kâinata bir bakış olarak düşünmek gerekiyor. Yoksa somurtkan insanlar kâmil insandır gibi bir handikaba düşebiliriz.

MÂNÂ-YI HARFÎYLE KÂİNATI OKUMAK

Risale-i Nur’un terbiye-i imaniyesinde, mânâ-yı harfî ile eşyaya nazar etmek esastır. Yani her bir mahlûku, Cenâb-ı Hakk’ın esmâ-i hüsnâsına birer âyine, birer memur, birer mektub-u Samedânî olarak telâkki etmektir. Böyle olunca her şeyi esmâ-i hüsnânın bir farklı........

© Risale Haber