Söz Odur ve Ona Derler
Meryem Saîde Günebakan
“Ey bu kitabıma nazar eden zât! Bil ki, ben insanlardan, eserlerimdeki ğumûz ve anlaşılmamaktan şikâyet duyuyorum.”
Bir şey kendi fıtrî hâlinde ise, başkasına göre şekil almış değilse, o şeyi anlamak için aynı fıtrî hâli solumak lâzım.
Gariptir ki; önce insanlar onu anlamadığından yakınmış ömrünün nihayetinde ise Üstad, “Beni anlamadılar.” diyerek hakkı ve hakikatiyle anlaşılmadığını ifade etmiş. Aynı dert derinliği, himmet enginliği ve düşünce zenginliğinde olamadığımızdan şüphesiz.
“Evvelâ işkâlattan gelen itab ve zorlaştırmama; acele edip hemen kızma. Zira benim bizzat muhatabım, benim dessas nefsimdir ki, kendi hatakâr suallerinin cevablarını -velev remz ile olsun- gayet süratle anlayabiliyor.”
Burada bir ders veriyor Üstad: Evvelâ nefsine söylemediğin sözü kimseye işittiremezsin. Nefsini teshir edemedikten sonra diğer nefslere tesir edemezsin. Ve kendi nefsinin desiselerine uyanmadıysan, söylediğin söz hakikat olmaktan bir o kadar uzak olacaktır. Kendi içinde bir savaşın mücahidi değilsen, dışarıda neyin cehd ü gayretinde olabilirsin ki!
O yüzden ister anlaşılsın ister anlaşılmasın senin en evvel derdin; güzel söyleme, süslü söyleme ve bununla beraber anlaşılır söyleme yerine, hakikati........
© Risale Haber
