Sekeratta imanını kurtaran kırkta bir mi yoksa yüzde doksan dokuz mu?-5
Nail Yılmaz
Bediüzzaman’da ihtimal hesabı:
’’Havf iki, üç, dört ihtimalden bir olsa.. hattâ beş-altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârane bir havf meşru olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile havf etmek evhamdır, hayatı azaba çevirir."[1]
‘Yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile havf etmek evham’ ise, acaba ehl-i iman ve taat için, binde bir ihtimal olan “sû-i hatime” den havf etmenin sizce adı ne olabilir?
Hz Üstadın yukarıda ehl-i imanı hüsn-ü hâtimeye müjdelediği ve ehl-i tuğyan ve isayanı cehennem ile inzar ettiği beyanları sadece kendi şahsî görüş düşünce ve kanaatlarıyla sınırlı değildir.
Çünkü ehl-i imanı hüsn-ü hâtimeyle müjdelediği ve ehl-i tuğyan ve isyanı cehennem ile inzar ettiği beyanlarını mutlaka kitap, sünnet ve icmaya istinad ettirmiştir. Mesela:
Acaba sekeratta “Hüsn-ü hatime’’ ile gitmek için, ’’İman-ı tahkikinin’’elde edilmesi mi? Yoksa ‘farzları yapmak ve kebairi terketmek mi’ daha önceliklidir?
Bediüzzaman Hazretleri dördüncü meselede: “Bir ehl-i keşf ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekilerin (ise) kaybettiklerini”[3] nakleder.
Nur talebelerinin bir kısmı bu metni izah ederken, sekaratta imanı kurtarmaya vesile olan sadece ‘tahkik-i iman’ olduğunu bunun da yegâne çaresinin ilm-i kelam metoduyla veya Risale-i Nur meşrebiyle mümkün olduğunu söyleyerek Allah’ın geniş rahmetini daraltıyorlar.
Hâlbuki Hz. Üstad yukarı sahifelerde de nakledildiği gibi, iman-ı tahkikiyi elde etmeyi sadece ilm-i kelam metoduyla veya Risale-i Nur meşrebiyle sınırlamıyor. Bin yıllık kadim tarihimizde mühim bir yeri olan irfanî gelenekler ile de iman-ı tahkikînin elde edileceğini söylüyor. Mesela bunlardan:
Birincisi: ‘’İman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velayet-i kâmile ile keşf ve şuhud ile hakikata yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhudîdir.’’ [4] Bu ehass-ı havas ise İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî, Muhyiddin-i Arabî ve Abdülkadir-i Geylanî gibi zatlardır.[5]
İkincisi: Bazı ehl-i velayet de amel, ibadet, sülük, riyazet ve müşahede ile ‘hakaik-i imaniyeye’ çıkmışlar veya ‘hakaik-i imaniyeyi’ bu irfanî usuller ile elde etmişler.[6]
‘’Bazı ehl-i velayetin amel, ibadet, sülük, riyazet ve müşahede ile ‘hakaik-i imaniyeye’’ nasıl çıktıkları, Mesnev-i Nuriye’de şöyle izah edilir:
İrfanî mektebin iki büyük kolundan birisi olan Nakşibendîler, zikr-i hafîyle (gizli........
© Risale Haber
