Hint Müslümanlığı-1
Müfid Yüksel
Giriş
Hint kıtası masallarıyla, zengin mitolojisiyle, dini motifleriyle, tarihi misyon ve eserleriyle ünlü bir alt kıt’adır. İslam’ın henüz ilk asırlarında Basralı tüccarlar aracılığıyla İslam Hint yarımadasına ulaşmış ve sahil kesimlerinden başlayarak yayılma eğilimi göstermiştir. Hicri 92 yılında Muhammed bin Kâsım Es-Sakafî öncülüğündeki kuvvetler Sind bölgesine girmişlerdir. Gazneliler zamanında ise Gazneli Mahmud’un (388-428) düzenlediği seferler sonucu Hindistanın çeşitli bölgelerinde İslam hakimiyeti sözkonusu olmuştur. Daha sonra Delhi’de kurululan İslam-Türk hanedanıyle Müslümanların idaresi kökleşmiştir taki, Portekiz ve İngiliz tasallutuna kadar. Daha sonra gelen, M. Zahiruddin Baburşah (1483-1530) [1] ile başlayan Babürlüler hanedanı ve Evrenigzib Alemgir döneminde Müslüman Timurlu-Babürlü egemenliği zirveye çıkmıştır. Zaman içinde Abbasiler devrinden başlayarak Hint altkıtasından birçok ulema, meşayih ve mutasavvıf yetişmiş, hatta İslam aleminin çeşitli yerlerine dağılmış, en ziyade de bu ulema ve meşayih Hicaz bölgesine yerleşmişlerdir. Hintli olan birçok müfessir, muhaddis, Kelamcı, fakih ve irfan ehlinin eserleri hala kütüphanelerimizi süslemektedir.
Kelile Ve Dimneler, Sindbad hikayeleri, Binbir Gece Masalları, Tutinâmelerden başlayarak Hindistan İslam kültüründe ve medeniyetinde köklü ve önemli bir yere sahip olmuştur. Iran, Irak Ve Maveraunnehr’in yanı sıra Hindistan en önemli İslam medeniyet merkezlerinden biri haline gelmiştir. Eskiden beri Hint medreseleri Ehl-i Sünnet ekolünün en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Eski Hindistan'da; Deobend, Bombay, Kalküta, Bhopal, Caypur, Gaziabad, Haydarabad, Gücerât, Karaçi, Ravalpindi, Siyalkut, Panipet, Çittagong, Lahor,Eski Delhi, Feridabad, Ahmedabad, Azimabad, Devletabad, Muradabad, Milyan, Sind, Srinagar, Ayodha, Amritsar, Turpüşt,Keşmir, Sirhind, Agra, Binares, Sultanpur, Leknev (Lucknow), Bihar, Saidpur İslam kültür ve medeniyet merkezleriydi. Nakşibendiliğin Müceddidiye kolunun merkezi Hindistandı. Hindistan’ın çoğu yerinde idareciler, yöneticiler ekseriyetle müslümandı. Müslümanlık ön planda durmaktaydı. Hindistan’ın diğer İslam memleketlerinden pek farkı söz konusu değildi. Hicaz, Bağdat, Şam, Mısır, Şiraz, Isfahan, Tebriz gibi ilim ve medeniyet merkezlerinde Hint kökenli ulema ve meşayih bir hayli bulunmaktaydı. Özellikle Hicaz’da (Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere) yüzyıllarca Hanefi kadıları, Hintli alimler arasından çıkmıştır.
HİNDİSTAN’DA İSLÂM HAKİMİYETİ
Gazneli Mahmud’un Hindistandaki fetihlerinden itibaren Hindistan’da Müslüman sultanlık ve emirlikler kurulagelmiştir. Delhi ve civarında egemen olan Sultan Kutbeddin Aybek’in kurduğu bu Müslüman Türk hanedanı 1206 ile 1290 yılları arasında hükümferma olmuşlardır.[2] Babürlü hanedanına kadar en güçlü hanedan bunlar olmuştur. Zaman içerisinde Hindistan yarımadasının çeşitli bölgelerinde Müslüman sultanlıklar birbiri ardına kurulur. Bunların en ünlüleri, Sind, Bihar, Haydarabad, Bhopal ve Gücerat sultanlıkları olmuştur. Babürlü hanedanı ise, özellikle Şah Cihan’ın oğlu Evrengzîb (Alemgir) zamanında (1658-1707) İslam hakimiyeti Hindistan’da en parlak çağını yaşamıştır. Nakşibendiliğin Müceddidiye kolunun piri İmam Rabbânî Ahmed Farûkî Es-Sirhindî’nin oğlu Şeyh Muhammed Ma’sum’un talebesi ve müridi olan Evrengzîb-Alemgîr zamanında, Hanefî fıkhının önemli kaynaklarından olan Fetevâ-yı Hindiye kitabı bizzat kendisinin emriyle kurulan bir hey’et tarafından telif edilip oluşturulmuştur. Bu yüzden bu esere “Feteva-yı Alemgîriyye” adı da verilmiştir.[3] 18. Yüzyılda Babürlü hanedanı zayıflamaya yüz tutmuş, Portekiz ve İngilizlerin bölgeye tasallutu artmıştır. Bölgede Müslüman sultanlıkların birbirine düşüp rekabete girmesi zaman içerisinde bu tasallutun yaygınlaşmasını sağlamıştır. 19. yüzyılda ise İngilizler bu tefrika ve rekabetlerden daha ziyade istifade ederek kıt’adaki hakimiyetlerini genişletip sağlamlaştırmışlardır. 1857’de İngilizlerle olan savaşın kaybedilmesi ve Babürlü hanedanının son temsilcisinin İngilizlerce kafası giyotinle kesilip idam edilmesi sonrasında, 1858’de Hindistan İngiliz topraklarına ilhak edilerek tam bir sömürge haline gelmiştir. Bu tarihten 1948’e kadar bölge 90 yıl tam bir İngiliz sömürgesi olmuştur. İngilizler çeşitli baskı ve yıldırma politikalarına rağmen Müslümanlar Medreseler ve Camiler başta olmak üzere müesseseleriyle ayakta kalmaya çalışmışlardır.
HİNT ULEMA VE MEŞÂYİHİ
Hindistan’da İslam tarihinin başlangıcınan beri birçok tanınmış ulema ve mutasavvıf yetişmiştir. Yemen ve Umman başta olmak üzere Arap yarımadasının Hindistan’la olan ticari ilişkileri bu alakayı çok gerilere götürmektedir. Baharat yolu bunun en önemli bağı olmuş asırlarca Ortadoğu ve Ön Asya’ya baharat Hindistan’dan gelmiş, sadece baharatı ile değil Hint kumaşı da aynı şekilde günümüze değin şöhret bulmuş, deyimlere konu olmuştur.Hatta bazı mevsuk olmayan rivayetlerde Hintli sahabe ve Tabiînden de söz edilmektedir. Rivayetler ne olursa olsun, Daha Emevî devrinden başlayarak Müslümanların Hindistan ile........
© Risale Haber
