Bir Hikâyenin izini sürmek…
Nazım Altay
Şekercihan Derneği tarafından 18 Nisan – 23 Nisan 2025 tarihleri arasında 6 gece 5 gündüzlük Nur Menzilleri Doğu Gezisi gerçekleştirildi. Talebe ve dernek üyelerinin birlikte katıldığı programa 50 kişi iştirak etti. 2 Gece otobüste geçerken, 4 gece de farklı illerde konaklanmış oldu. Bu haliyle 4000 küsür kilometre yol yapılırken, Üstadımız dağ ve sahrayı medrese yaptığı gibi; otobüsümüz bizim için seyyar bir medreseye dönüştü. Tesbihatlar, namaz dersleri, hatıralar, ilahiler, marşlar ve türküler ile yorucu gibi olsa da manen keyifli ve neşeli bir program kazasız belasız tamamlanmış oldu ve geriye unutulmayacak güzel hatıralar kaldı.
Yolculuğumuz 18 Nisan Cuma akşamı saat 23.00’de bütün katılımcıları alarak Ümraniye Namazgah durağından hareket ederek başladı. Yola çıktıktan sonra rehberimiz Mehmet Kaplan ziyaret planı ve Nur Menzilleri Doğu Gezisi hakkında genel bilgilendirmeler yaptı. “Öncelikle hepiniz gezimize hoş geldiniz. Uzun bir yolculuğa çıkıyoruz, zaman zaman yorulacağız. Kendinizi yola ve akışa bırakın, yol öğretir ve yol her zaman sürprizlere açıktır sabırlı olup keyif almaya bakın. Bununla birlikte seyahate çıkan kişi ile dönen kişinin aynı olmaması gezi için bir kazanımdır. Bildiklerimize değil, bilmediklerimize odaklanalım seyahat bittiğinde aynı kişi olarak dönmeyelim.”
BÜTÜN URFA HALKINA, ÇOLUK ÇOCUĞUNA VE MEZARDA YATANLARINA HER SABAH DUA EDİYORUM
16 saat süren bir yolculuğun ardından ilk durağımız Urfa Balıklı Göl oldu. Burada öğle ve ikindi namazları eda edildi. Üstadımızın kabri taşınmadan önce defnedildiği mekânı ziyaret ettik. Ardından Hz. İbrahim (as)’ın makamı olan mağara ve Balıklı Göl ziyareti ve hatıra fotoğrafı ile tekrar otobüsümüze döndük. Burada rehberimiz Mehmet Kaplan, ilk önce Peygamberler şehri Urfa tarihi hakkında genel bilgiler vererek mekânın önemine vurgu yaptı ve Üstadımızın Urfa ile ilgili yazıları ve hatıralarına atıf yaptı. “Bütün Urfa halkına, çoluk çocuğuna ve mezarda yatanlarına her sabah dua ediyorum. Urfa taşıyla torağıyla mübarektir. Ben çok hastayım. Onlarda bana dua etsinler.”
Başka bir mektubunda ise “Ben çok zaman evvel bekliyordum ki, Urfa tarafında Nurlara karşı kuvvetli eller sahip olmaya çıksın. Çünkü orası hem Anadolu’nun, hem Arabistan’ın, hem Kürdistan’ın bir nevi merkezi hükmündedir. Nurlar orada yerleşse, o üç memlekette intişarına vesile olur” demektedir. Ardından Üstadımızın Isparta’dan çıkıp Urfa’ya gelişini, geldiği zaman Urfa’da yaşananları, Üstadın vefatını, vefat ettiği oteli, cenaze törenini ve kabrin taşınma sürecini anlattı. Katılımcılar göz yaşları içinde tarihte bir yolculuğa çıktılar, hayatı boyunca rahat bırakılmayan Bediüzzaman kabrinde de rahat bırakılmamış ama zalimler onun kabrini gizli bir yere taşıyarak adeta onun vasiyetini yerine getirmiş. 2 saat süren bu ziyaret ders baklavası niteliğinde Urfalı ağabeylerin el yapımı orijinal çiğ köfte ikramlarıyla taçlandı. Özellikle bu anlamda Habip Artan ve İbrahim Akçe ağabeylerimize çok teşekkür ediyoruz.
TARİH VE KÜLTÜR, YERELDEN KÜRESELE: MARDİN
Urfa’dan hareket ederek 2 saat süren yolculuğun ardından akşamüzeri ikinci durağımız ve birinci konaklamamızı yapacağımız tarih ve kültür başkenti Mardin’e ulaştık. Farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, kiliseleri, camileri, medreseleri ve mimarisi ile büyüleyen ve taşın betona meydan okuduğu tarihi Mardin’e hayran kalmamak mümkün değil. Gecesi ayrı gündüzü ayrı güzel şehir…
Mardin’de, Mardin Hidayet İlim ve Kültür Vakfı bize ev sahipliği yaptı. Cumartesi akşamı Vakıf merkezinde ders vardı. Dersi rehberimiz Mehmet Kaplan’a teklif ettiler. Mehmet Kaplan hem ziyaretimiz hakkında bilgi verdi hem de selamları iletti. Ardından Sünühat’ta yer alan “Kur’an’ın Hâkimiyet-i Mutlakası” makalesini ders olarak okudu. Ders oldukça istifadeli ve her an aklımızda tutulması gereken mesajları barındırıyordu. “Şeriat kitapları Kur’an’a ayna olmalı perde olmamalı. Zaruriyat-ı diniye 90 elmas sütun ise içtihadi meseleler 10 altındır. İçtihadi meselelere değil zaruriyata odaklanılmalı. 90 elmas sütun 10 altının himayesine verilmemeli. Mezheplere, cemaatlere bakarken hak-batıl denklemi değil, hak-ehakk denklemi ile bakılmalı. Hüsn-ü zan ile memuruz, hiçbir gruba ya da şahsa su-i zan ile bakamayız. Tahtiecilik fikri yerine musavvibe anlayışına sahip olmalıyız. Herkes mesleğim haktır, güzeldir diyebilir. Yalnız benim mesleğim haktır, güzeldir diyemez. Müslümanların Kur’an’ın emirlerine imtisal edebilmesi için dinin zaruriyatında doğrudan Kur’an gösterilmeli. Müslümanların hidayet ve bir arada olmasının rehberi Kur’an’dır. Peygamber Efendimiz aleyhissalatüvesselamın Kur’an getirilirken ayağa kalkması ümmeti irşat içindir ve o da dersini Kur’an’dan alıyor.” Ders sonrası şevkli bir muhabbet ortamı oluştu ve ardından istirahate geçildi.
20 Nisan Pazar günü Hidayet Vakfında yapılan güzel bir kahvaltıdan sonra tarihi Mardin’de Üstadımızın izlerini taşıyan mekanlara doğru ilerledik. Tarihi Mardin mimarisi ile hayran bırakırken, ayrıca bir ilim merkezi medreseleri, camileri aynı zamanda dört tane de sahabe kabri bulunan bir yer. Tarihi sokakları adımlayarak iki mekânı özel olarak ziyaret ettik bunlar Mardin Ulu Camii ve Şehidiye Medresesi. Bu iki mekân ve Üstadımızın Mardin hatıraları ile ilgili rehberimiz Mehmet Kaplan şu bilgileri paylaştı:
“Mardin deyince İstanbul’dan 20 saatte geldiğimiz ülkenin Güneydoğu sınırında yer alan, merkezden uzak bir yer gibi düşünmeyelim. Yani İstanbul ve Ankara merkezli ya da ulus devletin bize çizdiği sınırlarla düşünürsek buradaki tarihi yapıları, medreseleri ve şehrin tarihi misyonunu anlayamayız. Osmanlı öncesinde kurulan bir şehir burası. Alem-i İslam’ın en önemli ilim ve manevi merkezlerine yakın, bu anlamda merkezi bir şehir. Bir yanında Musul, Bağdat, bir yanında Şam, bir yanında Anadolu’ya açılan bir kapı. İlim havzasının akışında yer alan bir şehir olarak bakıp düşünelim. Buradaki Ulu Camii Osmanlı’dan yaşlı ve bugün hala ayakta. Bediüzzaman’ın 17 yaşında Mardin’e........
© Risale Haber
