menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hayasız Akınlara Cevaplar–3

9 0
01.05.2025

Bu sütundan birkaç yazımızda medar-ı bahs ettiğimiz Ali Akın isimli bir münasebetsizin Risale-i Nur ve Nurcular’a dair youtube kanalında yayınladığı hezeyan dolu iddialarına cevaplıyoruz. Anılan kişi, kanalının yorum kısmına yüklediğimiz aşağıdaki notumuzu öncekiler gibi yine yayınlanmadı. Şunları yazmıştık:

“Bu videoda iddia edilen hususlar Risale Haber'in internet sitesinde 4-5 bölüm halinde yayınlanacak yazılarımızla cevaplanmıştır. Eğer ilim edep namusunuz, hakikate sadakatiniz ve yayın ahlakınız var ise bu cevapları yayınlamanız beklenir. Bu yazıların ilk bölümünün bağlantı linki (https://www.risalehaber.com/mehmet-asif-isik-hayasiz-akinlara-cevap2-27561yy.htm) internet adresindedir.”

Biz Kur’an’dan ve sünnet-i seniyyeden aldığımız ve hadd-i zatında Risale-i Nur mesleğinin de tebliğ ve irşad usulü olarak aldığımız derse binaen “Risale-i Nur’un mesleği, nezihâne ve nazikâne ve kavl-i leyyindir.” düsturuyla hareket ediyor, beyanımızı da üslubumuzu da ilim edeb ve ahlakı içinde muhafaza etmeye gayret ediyoruz. Fakat, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” özdeyişiyle, ille de kötek isteyene de ne yapmalı, bilmem ki!.. Biz yine de söz ile hakikat ile dövelim.

Nur Talebeleri ve FETÖ İlişkisi

Ukela “Bilge”, yayınladığı video konuşmasında ne dediğini ölçüp biçmeden, akıl, insaf ve vicdan terazisine vurmadan iddia ettiği ve attığı iftiralarına verilen cevaplara, “insafsızca ve cahilce hücumlar” diyor ve hakaretlerine devam ediyor. Bakalım insafsızlık ve cehalet kimden ve nasıl geliyormuş...

İddia: Bir ilim adamı bir kaynaktan alıntı yaparken aslına sadık kalmalıdır, onun bunun alıntısına itibar etmemelidir. İlmi sadakat bunu gerektirmiyor mu? Ben eski yazıyla Risale-i Nurdan alıyorum.

Cevap: Bu zat tenkit ettiği alimin bir kitabını dahi okumamış. Öyle birinin söz sarfetmeye bile hakkı yokken ilmi sadakatten dem vurması çok garip! Madem ilme sadakati var, o halde dediğini yapmasını kendisinden bekleriz. Zaten iddia ve ithamlarının çoğu zandan ve duyduklarından ibarettir. Diğerleri ise öncesi ve sonrasıyla bir bütün teşkil etmeyen ve meseleyi çarpıtma amacı taşıyan sözlerdir. Böyle sözlerin de sadakatle, ilim edep ve namusuyla da alakası yoktur.

İddia: Ali Akın Nur Talebelerine, “Siz masum askerlere iftira atarak hapsetmediniz mi? Devletin sırlarını Amerika ve İsrail’e vererek vatan hainliği yaptınız. Bu ülkenin birinci sorunu sizsiniz, bu sorun mutlaka hal edilmelidir” sözleriyle içindeki zehri ve gayzı kusuyor.

Cevap: Çok bilmiş “Bilge”(!) bu noktada gözlerini karartarak akli melekeleri kontrolden çıkmış; sükunet için aşı yapılmaya ve tedavi edilmeye ihtiyaç duyar hale gelmiş. Aklı sıra Risale-i Nur hizmetini meş’um 15 Temmuz darbe teşebbüsünün yapılanmasıyla ilişkilendirmeye çalışıyor. Risale-i Nur camiasına öyle bir bühtan ile dil uzatmak ne ükela ve cinnet yaşayan Bilgenin ne de başkasının ağzını açmak haddine değildir. Devletin istihbarat ve emniyet birimleri ile adalet teşkilatı elbette meselenin muharrikini, taşeronunu ve piyonlarını bilmektedir. Devleti idare edenler de lüzum gördükleri emniyet tedbirlerini almıştır ve almaktadır.

Bediüzzaman hem kendisi için hem de Risale-i Nur’a talebe olanlara “müsbet hareket” dediği bir tarzı düstur vazetmiştir. Emirdağ Lahikası-II kitabında bu hususu şöyle açıklamıştır: “… Çünkü asıl mesele bu zamanın cihad-ı mânevîsidir. Mânevî tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dahilî âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.

“Evet, mesleğimizde (manevi) kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyişi muhafaza etmek içindir. وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى düsturu ile -ki "Bir câni yüzünden onun kardeşi, hanedanı, çoluk- çocuğu mesul olamaz"- işte bunun içindir ki, bütün hayatımda, bütün kuvvetimle âsâyişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak hâricî tecavüze karşı istimal edilebilir. Mezkûr âyetin düsturuyla vazifemiz, dahildeki âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Onun içindir ki, âlem-i İslâm’da âsâyişi ihlâl edici dahilî muharebat ancak binde bir olmuştur. O da aradaki bir içtihad farkından ileri gelmiştir. Ve cihad-ı mâneviyenin en büyük şartı da vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır ki, "Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenâb-ı Hakka aittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz."

“Ben de Celâleddin Harzemşah gibi, "Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir" deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur'ân'dan ders almışım. Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dahilde ise öyle değildir. Dâhildeki hareket, müsbet bir şekilde mânevî tahribata karşı mânevî, ihlâs sırrıyla hareket etmektir. Hariçteki cihad başka, dahildeki cihad başkadır. Şimdi milyonlar hakikî talebeler Cenâb-ı Hak bana vermiş. Biz bütün kuvvetimizle dahilde ancak âsâyişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz. Bu zamanda dahil ve hariçteki cihad-ı mâneviyedeki fark pek azîmdir.”

Her vesileyle öyle diyen ve hayatı boyunca kendisinin de talebelerinin de maruz kaldıkları tahriklere, tehditlere, şiddetlere, zulüm ve işkencelere, hakaret ve mahrumiyetlere rağmen “müsbet hareket” tavrından ve tarzından asla vazgeçmeyen Said Nursi’yi ve onun takipçilerini hezeyanla, yalan ve iftirayla itham etmek ancak insanî değerlerden mahrum olmakla izah edilebilir!..

Said Nursi’yi ve hizmet tarzını çok iyi tahlil eden Kuveytli alim Dr. Tarık Muhammed el-Süveydan şu harika tesbiti yapmıştır: Yaşadığı dönemde siyasi otorite devletin bütün gücüyle, kurumları ve imkanlarıyla onun karşısında, onu ve hareketini yok etmeye çalışırken Said Nursi’nin en büyük başarısı, bütün kışkırtmalara, zorbalığa ve hukuksuzluğa rağmen o şartlarda devlet ile halkı karşı karşıya getirmemesi ve kimsenin burnunu kanatmadan hizmetini geniş halk kitlelerine ulaştırabilmesidir.

Ali Akın’ın çamur dolu bir ağızdan çıkan hakaretleri ve bütün iddialarını buraya aktaracak değiliz. Ancak şu çok bilinen sözü hatırlatalım: Dilimizde manası Kur’an ve hadisten olan, kötü söz sahibinindir, diye güzel bir deyim var. Üstelik bir din adamının mutlaka bilmesi gereken şu kaide vardır: “İtham edilen bir sıfat söylenende yok ise o itham sahibine geri döner.” Şimdi Said Nursi’ye söylenen bunca iftiranın ve asılsız sözün söyleyeni ne hale getireceğini varın siz tahmin edin.

Hayatında hiçbir gizliliği olmayan, bütün ömrü milletin gözü önünde geçen, hatta hangi siyasi partiye hangi sebepten dolayı oy verdiğini eserinde açıklayan Bediüzzaman hiçbir kişi, kuruluş veya dışarıyla bağlantılı hiçbir merciyle İslâm’ın ve Müslümanın izzet-i diniyesini çiğnetecek bir işbirliği içine girmemiştir. Ömrünü dinine ve milletine hizmet uğruna vakfeden bir vatansevere kendi devletinin ve milletinin şerefini ayaklar altında serdirmek, devletinin mahremini ve sırlarını yabancıya........

© Risale Haber