Çorbada tuzu olmaktan, tuzlu kahveye…
Çorba kültürü
Çorba birçoğumuzun çocukluğundan beri en sevdiği yemeklerden biridir. Çorba, her kültürde sofraları taçlandıran, besleyici ve sağlıklı bir yemektir. Çorba, aileyi ve dostları bir araya getiren, sofraları şenlendiren bir yemek özelliği taşır. Özellikle Ramazan ayında iftar sofralarının baş tacıdır. Bu özelliğiyle çorba, misafirperverliğinin ve sosyal kaynaşmanın bir simgesi haline gelmiştir. Kültürümüzde çorbacıya gitmek tabiri vardır. Bilhassa sabah namazından sonra çorbacıya giderek mercimek çorbası, ezogelin çorbası, tavuk suyu çorbası… içmek yeni güne güzel, pozitif başlamanın ilk adımıdır.
Çorba geleneksel bir yiyecek olması dışında besleyici ve ekonomik olması nedeniyle halkın en alt kesiminden en üst kesimine kadar herkes tarafından yapılan bir yemek olmuş ve bütün kesimler arasında yaygınlaşmıştır. Akşam yemeklerinin yanı sıra kahvaltılarda tüketilmiştir. Türk kültüründe çorba akşam yemeklerinin vazgeçilmezidir.
Çorbanın Osmanlı Devleti içinde önemli bir yer aldığını gösteren simge de “Çorbacı” adında bir unvanın Yeniçeriler içerisinde yer almasından anlaşılabilir. Çorbacı, Acemi ve Yeniçeri ocaklarının bölük veya orta kumandanlarına verilen bir unvandır.
Tuzun biyolojik ve sosyal fonksiyonu
Yeryüzü bir nimet sofrasıdır. İnsanın şerefine kurulmuştur. İnsanın dışındaki bütün canlı, cansız varlıklar, maddeler, madenler insana hizmet ederler. Allah’ın şu alemde yaratmış olduğu hiçbir şey, boş ve faydasız değildir. Her bir şey bir hikmet ve gaye üzerine yaratılmıştır.
Tuz, insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da vücut sıvı dengesinin korunmasında ve sinir iletiminin düzenlenmesinde önemli rol oynuyor. Hayvanların büyümesi, sağlıklı, düzgün işleyen bir vücut için tuza ihtiyaçları vardır. Tuz hayvanların hastalıklara karşı bağışıklık kazanmasına ve direnç kazanmasına yardımcı olur.
Tuz mağaraları şifahanedir. Tuz mağaraları koah ve astım hastalarının şifa bulduğu mekânlardır.
Tuz yeryüzü nimet sofrasının kahramanlarından biridir. Basit bir salata yapanın da dünyanın en ünlü şeflerinin de avucundaki ortak malzeme tuzdur. “Aşın tadı tuzdur, dünyanın tadı gözdür.”
Peygamber efendimiz (sav) “Katığınızın efendisi tuzdur.” Buyurmuştur. (Kütüb-ü Sitte: 990, 3315-6979).
Tuz gastronomide en önemli unsurlardan biridir. Bugün hangi kültürün, hangi yörenin mutfağına baksak tuzun mutlak hakimiyetiyle karşılaşırız. Her yemeğin tarifinde ana kahraman olarak yerini almıştır. Çünkü, “Katığınızın, (yemeğinizin) efendisi tuzdur.” Tuz, yiyeceklere verdiği tatla, besinlerin uzun süreler muhafaza edilmesini sağlaması ve kimyasal olarak kullanılması başlıca uygulama alanlarıdır. Her şeyde dengeli olduğu gibi, tuzda dengeli kullanılmalı, aşırı kullanımı zararlıdır. Birçok hastalığa sebep olur. Pişirme tekniği olarak kullanımından tutun uçak yakıtına kadar hayatımızın her alanına giren tuz, insanlık var olduğu sürece baş tacımız olmaya da devam edecektir. Anne karnındaki bebek tuzlu su ortamında gelişir. Vücudu oluşturan hücrelerin içi ve hücrelerarası ortam tuzlu sudur. Hayat tuzlu suda başlar ve tuzlu su eksikliğinde biter.
Kültürümüzde tuz, en değerli nimetlerin başında yer alır. Sosyal hayatımızda dostluk, arkadaşlık, kardeşlik ve adalet gibi kavramlar, tuzla anlatılmıştır. Yaşadığımız çoğu durumları, olayları tuzla ilgili söz, deyim ve atasözleri ile ifade ederiz. “Tuz gibi sevmek”, “Tuz kadar sevmek” deyimleri sevginin zirvesinin ancak tuz kadar olacağı ifadesinden başka bir şey değildir. Tuz kavramı........
© Risale Haber
visit website