Bir tavzih ve Aydınlık Gazetesi'ne tekzib!
Aydınlık Gazetesi'nde bir müddet önce Hazret-i Üstad Bediüzzaman, Şeyh Said ve Seyyid Rıza merhumların kolajlanmış üçlü fotoğrafları, "Hainlerden özür dileyecekmişiz!" manşetiyle neşredilmişti. Şeyh Said ve Seyyid Rıza için hıyanet tartışmasına girmeyeceğim, benim dünyamda ikisi de hain değildir. Şeyh Said ile Üstad arasındaki fark, tarzdan ibarettir. İkisi de Kamal Atatürk irâdesinin Türkiye'yi Batı ve dinsizlik hesabına şekillendirmesine karşı çıkmıştır. Hareket noktaları İslâmiyet'tir. Şeyh Said, silaha; Üstad, kaleme sarılır. Farkları tarz ve elde ettikleri neticeden ibaret.
Yine de Üstad Bediüzzaman'a farklı bir yer açmak lâzım. Eserleri ve talebeleri binlerce mahkemeden beraat almış, külliyatı Diyanet İşleri Başkanlığınca basılan Bediüzzaman Said-i Nursî, devlete göre de hain değildir. Hal ve hakikat böyle iken Bediüzzaman'a, "Hain" demek, en azından ahlâkî değildir.
Yetmedi!... Bu haberden kısa bir müddet sonra Aydınlık, bu sefer de Melle Mehmet Doğan'ın Mehdiyetine yol açmak için çeyrek asırdır bevletmediği mâbed bırakmayan bir numarasının iftira, yalan ve hakaretlerine kapılarını açtı. Artık susmamızın imkânı kalmamıştı, ister istemez sesimizin yettiği, elimizin ulaştığı zeminlerde hakikati ifâde ettik.
Said Nursi değil, sensin hain Doğu Perinçek!
Bu arada da Aydınlık'taki iftira ve hezeyannameye zemin hazırlayan Kaan Arslan ile de temasa geçip görüşme talebinde bulunduk. 16 Ocak 2025'de bir lokantada Kaan Arslan, Mehmed Nuri Turan, Ali Kemal Pekkendir ve Hüseyin Yılmaz olarak bir araya geldik. İki-üç saatlik bu görüşmeyi noktaladığımızda hem sözlü bir görüşme Kaan Arslan Beye bırakmıştık, hem de yazılı bir metin.
Aradan geçen on günlük zaman zarfında Aydınlık cenahından bir ses çıkmayınca mürur-u zamanın mevzuun sıcaklığını kaybettirmemesi için Aydınlık'tan beklediğimiz neşriyatı kendimiz yapmaya karar verdik.
Bu arada bir hususu da kayda geçirmem lâzım: Kaan Arslan Bey Üstad'ın fotoğrafının diğer iki isimle birlikte neşredilip aynı manşetle verilmesinin bir gazetecilik kazası olduğunu; haberde ayrı işlenecekken sayfa editörünün hatasıyla bu şekli aldığını samimiyetle izah etti. Ben izahına da samimiyetine de inandım.
Ancak buna rağmen bu hususu tekzib metninden çıkarmadık, zira Aydınlık kendi haberini sayfalarında düzeltmedi, hatasından dolayı özür dilemedi.
Aydınlık Gazetesi'ne tevdi ettiğimiz yazılı metin şöyle:
29 Aralık 2024 tarihli gazetenizde “Hainlerden özür dileyip tazminat ödeyecekmişiz” manşetli haberde Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin de resmini yayınlayarak, dünya genelinde Milyonlarca Müslüman’ın üstad ve mürşid kabul ettiği bir Kahramana “Hain” dediniz. Bu hakaretinizi şiddetle reddediyor ve gazetenizi kınıyoruz.
Bediüzzaman Said Nursi (r.a.) (1877-1960) 83 yıllık hayatı boyunca vatanımızın, milletimizin, İslam Aleminin ve insanlığın faydası ile dünya ve ahiret saadeti için çalışmıştır.
Sistematik tahsil hayatı 3 ayla sınırlı bu büyük dehâ, İslami İlimlerin meşhur ve çetin 90 kitabını Arapça aslından okuyup hıfzetmesi sebebiyle Doğu Alimleri ve Müderrislerince, henüz 15 yaşında iken Bediüzzaman (Zamanın Harikası) ünvanı verilmiştir.
1907’de İstanbul’a gelerek Sultan Abdülhamid’den, Doğu vilayetlerinde 3 merkezde, modern Fen ilimleri ile Dini ilimlerin birlikte okutulacağı Medreset-üz-Zehra isimli üniversiteyi kurmasını talep etti. Maksadı, şark vilayetlerinde ırkçılık, dinsizlik, anarşi ve kaosu önlenmek, yüksek eğitimi yaygınlaştırarak Doğunun kalkınmasına hizmet etmekti.
1911’de Şam’a giderek Cami-i Emeviyede verdiği muhteşem bir hutbe ile İslam Aleminin dertlerini tesbitle çözümlerini gösterdi. Bu hutbe, okunduğu mekâna atıfla, Hutbe-i Şamiye ismiyle kitap olarak neşredilmiştir.
1914-1915 yıllarında Birinci Cihan Harbine talebeleriyle birlikte katıldı. Bediüzzaman Hazretleri, harbin başından beri evvela orduya vaiz ve imam olarak katıldı. Bir müddet sonra da fedai talebeleriyle teşkil ettiği Gönüllü Alayın Milis Kumandanı olarak, Erzurum Pasinler, Van Gevaş, İsparit ve Bitlis cephesinde Ruslarla çarpıştı.
1916’da Ruslara esir düştü. Rusya’nın Kostroma bölgesinde 2,5 yıl esir kampında yaşadı. 1917 Komünist ihtilalinin şartlarından faydalanıp 1918’de firar ederek Varşova, Viyana, Sofya üzerinden İstanbul’a geldi.
Harbiye Nazırı Enver Paşa, Bediüzzaman’a Harbiye Nezareti (Millî Savunma Bakanlığı) adına ordunun yüksek itibara sahip bir harb madalyasını takdim etti.
Ordu-yu Hümayun’un tavsiyesiyle Dâr-ül Hikmet’e âzâ tayin edildi ve Sultan Vahdeddin, Bediüzzaman’a “Mahreç” pâyesi verdi. (Yani En büyük Kadı ve Müderris makamı. Bugünkü tabir ile Yüksek Hâkim veya Hukuk Profesörü).
1920’de Bediüzzaman Hz. İngiliz işgaline karşı “Hutuvat-ı Sitte” beyannamesini broşür olarak neşredip mücadele etti. Anglikan Kilisesi’ne cevab verdi... Anadoludaki Kuvâ-yı Milliyeyi destekledi. Şeyhülislamın Kuva-yı Milliye ve Ankara Hükümeti aleyhindeki fetvasını reddederek Millî Mücadele lehinde fetva verdi.
Bunun üzerine 1922 yılında Ankara Hükümetinin defalarca daveti üzerine İstanbul’dan Ankara’ya geldi. Meclis’de kendisine resmi hoşâmedî (karşılama merasimi) yapıldı.
M. Kemal Paşa, Bediüzzaman’a büyük iltifatlarda bulundu ve taltif etmek istedi. Başta umum Kürdistan’a Şeyh Sunusî yerine üçyüz lira maaşla umumi vâizlik vazifesini teklif etti. Ayrıca da isterse Meb’usluk, Diyanet Riyasetinde büyük me’muriyet ve hususî bir köşk tahsisi ve daha ne isterse yerine getirileceğini ifade etti.
M. Kemal Paşa ile hem Meclis içinde Mebusların........
© Risale Haber
visit website