menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Senaryodan Ekrana, Taklitten Hayata

7 2
18.08.2024

Saygıdeğer yazar ve şair, muhterem Sefer ağabey; ‘Sinema Dili’ makalenizi okudum, sabahın erken saatlerinde birkaç yorumla yazınıza katkıda bulunacaktım, yorum uzayınca bu konuda bir köşe yazısı yazmanın daha iyi olacağı kararına vardım. Bir başka deyişle bu yazınızla bana ilham kaynağı oldunuz. Ben de bir çırpıda aklıma gelenleri birkaç paragrafta ifade etmek istiyorum.

Teknolojik gelişimde sinema
Her şeyin gelişiminde bir başlangıç olduğu gibi sinemanın esas kaynağı el yapımı resim ve çekilen fotoğraflardır. Teknolojinin gelişimi ile ilk etapta sessiz sinemalar, daha sonra seslendirmeler, siyah beyaz görüntü, renkli sinema, radyo ve televizyon, basın yayın, multimedya, internet, sosyal medya ve daha ötesi ileride hepsi ile tümleşik çalışabilecek yapay zekâ bileşeni.

Sinema, TV ve internet
İlk etapta çocukluk yıllarımızda resimli kitapları çok sever, okurduk. Özellikle ansiklopedileri her seferinde kütüphane okur, karıştırır ilgimi çeken yerleri hafızama not ederdim. Resimli olanların öğrenme kazanımları daha etkili oluyordu. Yine ilkokul yıllarında haftada bir milli eğitim ve okulumuz vasıtasıyla eğitim araçları birimine sınıf olarak giderek siyah beyaz hazırlanan eğitici belgeselleri izlerdik. Çok etkili olurdu. Bulaşıcı hastalıklardan tutun, kişisel temizlik ve bakım konularında eğitici filimler izlerdik. Bu arada kütüphanede hikâye ve roman okuyorduk. Sonraları çizgi roman çıktı, resimli olunca biraz daha cazip olurdu. Bunları sinema önlerinde, kaldırım üzerinde para ile okurduk. Ana ve babamız elimizde çizgi roman gördüğünde bize kızar ve yasak getirirdi. Kesinlikle eve bunları getiremezdik. Sonraları şehirde sinemalar çoğaldı, çekilen filmlerin sayısı arttı, izlemek ve erişmek kolaylaştı. 70’li yılların ortalarında TV çıkınca sinemaya olan talep azaldı. Artık her evde bir sinema vardı. Seksenlerde TV dizileri ve sinemaları revaç gördü. Eskiden çekilen birçok filim hem renklendirildi, hem yeniden seslendirilerek video ortamına aktarılarak televizyonda seyredilmeye başlandı. Şimdilerde bunların tamamına yakını bilgisayarlar ile dijital ortama aktarılarak internetten erişilme imkânı sağlandı. Sonunda yine internet marifetiyle mobil tablet ve telefon ekranlarına kadar geldi. Şimdi eski ve yeni ne kadar yapıt varsa hemen hemen tamamı dijital olarak sosyal medya ortamında yerini almış.

Resim ve sinemada geleneksel baskı
Geçmişte resim çizen, sinema, tiyatro ile meşgul olanlar hoş karşılanmıyordu. Aynen matbaada olduğu gibi ülkemizde bu alan da geç idrak edilmiştir. Muhafazakâr kesim bu alandan uzak durmuş ve haliyle bu saha daha çok tahripkâr komitelerin eline geçmiştir. Meydana getirilen eserlere bakmak yeterli, söylemeye gerek yok. Kültümüze, geleneklerimize, tarihimize ve inançlarımıza ters düşen hakaret ve aşağılamaya kadar varacak yapıtlar ancak bu kadar olur. Muhafazakâr kesim bu alanları tercih etmeyince haliyle kısa yoldan senarist ve yapımcı ve oyuncu olanlar, hangi fikirden olursa olsunlar sanatçı kimliği kazanarak milletin gözüne girmeyi başarmışlardır. Tabii olarak ‘at binenin kılıç kuşananındır’ derler. Ha keza, tiyatro, radyo, TV için de ayni şeyleri söylemek mümkündür. 2000’li........

© Risale Haber


Get it on Google Play