Fesat Şebekesinin İnfazı
Bazıları ile olan konuşmalarımızda, "Hangi dinin ilâh anlayışına itibar edeceğiz; her din kendine göre bir tanım ve tarif getiriyor. İslâm da bunlardan biri olamaz mı?" şeklinde itirazlara muhatap oluyoruz.
Kur'an'ın tevhid haberinden habersiz bazılarının bu tip söylemlerinin altında, belli ki bu cehaletleri yatıyor. Cenab-ı Allah, kendini sadece sanatıyla değil; kelâmı ile de dahası, canlı örnek peygamberleri ile de tanıtıyor. Üçünü birden nazara almadan ya da üçünden haberdâr olmadan ulûhiyet, isim ve sıfat ve hakikatiyle anlaşılamaz elbette. O zaman da "Bu mu, o mu doğru?" diye laf kalabalıklarıyla oyalanıp dururuz. Cenab-ı Allah'ı elbette Zâtı ile değil; ancak tecellileri, sanatları ve Kendisinin bize bildirdiği isim, sıfat ve unvanları ile bilir ve tanırız.
Geçenlerde yine biri, "Siz insanımsı, yani bilen, kızan, öfkelenen, gören bir ilâh tasavvur ediyorsunuz. Bu da müteal ilâha terstir." şeklinde itirazlarını bize iletmişti. Ya arkadaş, biz görüyor, biliyor, işitiyor değil miyiz? Canlılarda öyle değil mi? Peki bu özelliklerimiz elbette bu özellikler onda olan biri tarafından verilmiştir. Biz de bunların olması, bunun en büyük delilidir. Ama Allah'ta olan bu sıfatların mahiyetini bilemeyiz. Yani mahiyetleri mütealdir. Beşer sınırlarının üstündedir. Ayrıca bu sıfatlarımız sınırlı. Neye göre sınırlı? Her şeyi görememeye, bilememeye, işitememeye göre. Bütün canlılar hayat şartlarına göre mükemmel sınırlanmış. Bu görmeyi, bilmeyi, işitmeyi canlılara Kim vermiş ise; bu sıfatlara sonsuz derecede sahip olabilmesi lazım ki bunları sınırlayabilsin........
© Risale Haber
visit website