Başka kimse yok mu?
"Vusülsüzlüğümüz, usulsüzlüğümüzdendir." sözüyle üslûp, yol, töre, eda meselesini anlatırız ya. Bu, biraz önemli. Muhatap, karşındaki, insan olunca, biraz kuyumcu titizliği icab ediyor. Bir şekilde bizden uzaklaşan insana bir daha ulaşmak, gönlüne girmek zor olabiliyor. Onunla vusül, kavuşma, buluşma bir daha mümkün olmayabiliyor. Niye? Çünkü usulsüz bir hitabın, yaklaşımın olmuş arkadaşa. O da senden uzaklaşmış. Davan da anlattıkların da hak. Hak ama üslûbun hak değil. Anlattıklarına, muhabbet iksiri katamamış, sadece göze bakmış, gönül teline ya dokunamamış ya da gönül telini biraz hırpalamışsın.
Aynı şey, hususî sohbetlerde de oluyor bazen. insanların yanında uyardığın bir kişinin uyarmanda haklı da olsan, sana tepkisi farklı oluyor. Aylar, yıllar geçse de üslûbunun sana dönüşü sert olabiliyor. Bunu bizzat yaşamış biri olarak, yakinen biliyorum. Güya derste uyuyan bir abimizi uyarmamız, pahalıya mal olmuştu bize. Olsun, arkadaş varsın uyusun. Milletin içinde uyarıp mahcup etmek de ne oluyor? Yıllar önce, dört yaşındayken, oğlumun çayına kattığın su bile, onun mahcubiyetine sebep olmuş ve yine sitemine hedef olmuştuk. Yani bunun yaşı başı da yok demek istiyorum. Karşında muhatabın, ruh taşıyan insan olduktan sonra göz hassasiyeti devreye giriyor. İnce bir işçilik icab ediyor. Kırmak, tahribat cinsinden olduğu için kolay. Ama kırdığın gönlün tamiri hayli zor.
"Uslûb-u beyan, aynı ile insan." kadim sözümüzdür. Sen, seni anlatma. Üslûbun seni anlatmaya yetiyor zaten. Malûm, zamanımızın birkısmını geçirdiğimiz bir dükkânımız var. Her gün yüzlerce müşteri ile muhatap oluyoruz. Bizim davranış ve takdim şeklimiz, çoğu şeyi belirliyor, dersek yeridir. Kırdığımız bir gönül, tam üç sene sonra karşımıza geçip bu dükkâna daha girmem, dediği gibi; yirmi........
© Risale Haber
