menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İlim ve Kudsiyet-2

7 0
11.05.2025

Mürşidler, her insanın önce kendisiyle[1], sonra Allah ile olan kavgalı yönünü tezkiye etmekle kul ile Allah arasında vasıtadırlar. Vasıta, ortayı bulan, edilgen unsur demektir. İşte resuller ve onların varisleri olan kâmil mürşidler, Allah ile kul arasında vasıtadırlar. Nasıl ki resuller kendi devirlerindeki münafıkların nefislerini infak ve zikir sırlarıyla arıtıp onları ihlas ve sadâkata erdirmişler; Allah namına yaşanan bir hayatı o kişiye kazandırmışlar. Aynen öyle de her asırda onların vârisleri olan mürşid-i kâmiller, halkın münafık nefislerini infak, zikir ile temizleyerek onların Allah rızası için yaşanan bir hayata kavuşmalarına vesile olmuşlardır. Mürşid olabilmenin yolu “râşid” olmaktan geçtiği gibi onlar da ilmin kudsîleşmiş, kalbe işlemiş hali olan “rüşde” ve “kâmil iman” a ermişlerdir. Kendi kalp ve nefis aynalarından Allah'ın kudsiyet ve selametini yansıtmışlardır.

Evet mürşidler, “İslamiyet” hizmeti yaparlar; tıpkı üstadların, “iman hizmeti” yaptıkları gibi... Onlar “hak ve hidayet” hizmeti yaparlar, tıpkı üstadların “hakikat ve ilim” hizmeti yaptıkları gibi... Onlar risaletin vârisleridirler, tıpkı üstadların nübüvvetin vârisleri oldukları gibi... Kuran-ı Hakîm, rüşd ve risalet ilişkisini şu âyetle açar: “Bilin ki içinizde Allah'ın Resulü vardır. Eğer o resul birçok idarî ve özel meselelerde size itaat etseydi, siz çok sıkıntı çekerdiniz. Velakin Allah size imanın güzelliklerini göstererek size imanı sevdirdi. Kalbinizin içinde, kalbinizin içi olan gönlünüzde imanı süsleyip daha da güzelleştirdi. Sizin muhabbetinizi meveddet yaptı, sevginizi kökleştirdi. Hem küfürden (imansızlıktan), fısktan (emredilenleri yapmamaktan) ve isyandan (yasaklananları işlemekten) sizi tiksindirdi, iğrendirdi. İşte rüşdün hakikatine, kanunî yapısına kavuşan yüce insanlar bunlardır.[2] Bu âyete dikkat edilirse, imanı ve tevhidi şiddetli şekilde seven, zıddı olan küfür ve onun karanlıklarından tiksinen ve iğrenen; Allah'ın emirlerini yapmayı (amel-i sâlih) ve yasaklarını işlememeyi (takva) severek yapıp bunların zıdları olan fısk (emredileni yapmama) ve isyandan (yasakları işlemeden) da tiksinen ve iğrenen kişi rüşde ermiştir. Yani mümin biri eğer müslim de olursa; Allah için, Onun rızası için yaşanan kudsîleşmiş bir hayatı severek yaşarsa o râşiddir. Rüşdün özel, şahsın terbiyesiyle alakalı cihetleri de yaşanılırsa kişi reşîd olur.

Kur'an, Kürsi Âyeti’nin hemen peşinde 256. âyette şöyle der: “La ikrahe fiddiyn. Kad tebeyyene’r-rüşdü mine'l-ğayy” (Din içinde zorlama yoktur. Rüşd, bütün güzel neticeleriyle zıddı olan “gayy” dan apayrı bir hakikat olarak belirdi.) Demek rüşde ermek, bir tezkiye edici resule ve onun varisi olan bir mürşide tabi olmak gönül işidir. Kişi talep etmeden bu iş olamaz. Kur'an rüşde erdirici yolu iki esas olarak sunar: Tezkiye-i Nefs ve Tathir-i Kalb... Yani nefsi, tezkiye etmek ve kalbi taharete eriştirmek... Bu iki güzelliği elde etmek için de iki sır verir: İnfak ve Zikir...

İnfak, Allah rızası için kendi helal kazancından zekât, sadaka vesaire şeklinde maddi bağış ve yardımları muhtaç olanlara, fakirlere vermektir.[3] Zikir de, Allah'ın isimlerini ve dinin temeli ve özü olan Sübhânallah, Elhamdülillah, Allâhu Ekber, Lâ ilâhe illallah, lâ havle velâ kuvvete illa billâhi’l-aliyyi’l-azîm gibi cümleleri her gün belirli miktarlar dâhilinde tefekkür ederek veya etmeyerek okumak, söylemektir. Kur’anda taharet, hem beden hem kalb temizliği için kullanılır.[4] Fakat genelde........

© Risale Haber