Bilim ve Din Çelişemez. Çünkü…-3
İnsan türünün yaratılışı konusuna dair Celal Bey, “Âdem ve Havva Masalı” diyor. Bu konuyu Kur’an âyetleri ışığında birkaç madde ile şöyle sıralayabiliriz:
1) Kur’an teori değil hakikat ve kanun kitabıdır. Bu açıdan masallar, bilimsel verilerde olabilir ama Kur’an’da olamaz. Yüzlerce “İnne, Enne” (Muhakkak ki) ile başlayan Kur’an cümleleri vahyin hakka ve sabit hakikat kanunlarına dayandığını gösterir.[1] Hz. Âdem ve Havva kıssası insan türüyle ilgili ana kanunu bildirir. Evet, canlılarda eşeyli ve eşeysiz üreme şeklinde genel bir ayrım bulunuyor. Eşeysiz üreme bölünme, tomurcuklanma, sporlanma ve vejetatif üreme gibi şekillerde görünüyor. Eşeyli üreme ise konjugasyon, izogami, heterogami, oogami, partenogenez ve hermafroditizm şeklinde farklı suretlerde görünüyor. İnsan türünün üreme tarzı oogami şeklindedir. Vücud hücrelerimizdeki mitoz bölünme, eşeysiz üremeye; mayoz bölünme ise, eşeyli üremeye delildir. Bu manada insan türünün “Erkek ve kadınların cinsel teması sonucu çoğalması” kanununu ifade eden Hz. Âdem ve Havva izahı bilimin tâ kendisidir. Bilime zıt değil…
2) Eşeyli üremede canlılar arasında en sağlıklı gen alışverişi yapılabilecek olanlar aynı türün bireyleridir. Tür içi gen takasında dahi kısırlık zaman zaman görülen ve tedavisi bulunamadığı için neslin devamını engelleyen bir husustur. Gen takası yapabilecek şekilde aynı familyadan olan farklı türlerin ferdleri arasında meydana gelen üremede ortaya çıkan ürün, yani ara türler, ekseriyetle kısır doğmaktadır. Dişi at ve erkek eşeğin çiftleşmesi sonucunda ortaya çıkan, “katır” da; erkek at ve dişi eşeğin çiftleşmesiyle ortaya çıkan “ester” de olduğu gibi… At ve eşek aynı familyadan iki sınıftır. Kur’an genetik bilimine ait bu hususu bir ayette at ve eşeğin ortasına katırı koyarak şöyle ifade eder: “Onlara binmeniz için ve de ziynet olarak (süs hayvanı olarak) atlar, katırlar ve eşekler ve daha bilmediğiniz şeyler yaratır.”[2] Bu âyet insanların at ve eşeği çiftleştirmesiyle ortaya çıkan katırların insanın yaratması değil, Allah’ın bir yaratış tarzı olduğunu vurgular. İnsan fiili, İlahî hilkat için bir sıradan bir şarttır. Evet rahimlerde olan ceninleri, dilediği şekilde suretlendirip yaratan Allah’tır.[3] At ve eşeğin rahminde de… Katır manasında olan بغل kelimesinin İlyas peygamberin kavminin putu olan بَعْلً ile morfolojik olarak akrabalığı gösterir ki, insanlar genetik yapı ile oynamayı tapılacak bir mevzu haline getirecekler. Daha güzel ve üstün bir yaratılış arayış için bunu yapacaklar. Bu manada Hz. İlyas’ın Cenab-ı Hayy-ı Kayyum’u Ahsenü’l-Halikîn[4] olarak tavsif etmesi, insanların Allah’ın hilkat ve yaratmasını beğenmeyeceklerini bildiren mucizâne bir tespittir.
3) Kur’an, insanlık dünyasında 4 tarz bir yaratmadan bahseder:
a) Annesiz ve babasız yaratılış… Hz. Âdem’in, türlerin ilk ferdlerinin ve nihayetinde bilimin iddia ettiği ilk canlı hücrenin yaratılışında olduğu gibi…
b) Annesiz yaratılış… Hz. Havva’nın yaratılışı… Buna eşeysiz bir üreme gözüyle bakılması gayet makul ve bilime de uygundur.
c) Babasız yaratılış… Hz. İsa’nın yaratılışı… Bu da diğer bir eşeysiz üreme tarzı olarak ele alınabilir. Bilim açısından makul ve makbul bir olaydır.
d) Anne-babalı yaratılış… İnsanlık dünyasında bir kanun şeklinde süre gelen üreme tarzıdır.
Erkek canlıların XY şeklinde çift cinsiyete ait kromozom sahibi olması buna mukabil, dişilerin XX şeklinde kromatik yapısı olması, cinsel temasta gen takası sonucu XX, XY, XY, XX şeklinde bir dağılımla doğumların P-P şeklinde eşit veya eşite yakın şekilde olmasının sağlanması bize üreme faaliyetinin canlılar dünyasında tesadüf rüzgârlarına göre değil belirli bir canlı sistematiğine ve değişmez düzene göre gerçekleştiğini gösterir. Eğer kadında XX şeklinde tek bir cinsiyete ait gen olduğu gibi erkeklerde de YY şeklinde bir genetik yapı olsaydı çiftleşmeler XY, XY, XY, XY şeklinde 0 bir kesinlikte tek bir sonucu verirdi. Yani şu anki durum açısından bakılırsa bütün doğanlar erkek olurdu veya çift cinsiyetli dünyaya gelirdi. Bu ise neslin........
© Risale Haber
