Heybetli kederimiz / Görkemli yalnızlığımız
Üşürsünüz, onun için sizi şu soğuk kış sabahında elinizden tutup yeniden beyaz cehenneme, Grand Kartal Otel’in kederli insan hikâyeleriyle kararan enkazına götürmeyeceğim. Belleği güçlü bazı gazetecilerin -mesleki ve etik sorumlulukları gereği, haklı olarak- şimdi bir kez daha sorguladıkları gibi İliç’e, oradan alıp Soma’ya, oradan da 6 Şubat depremlerinin hemen sonrasına da sürüklemeyeceğim. ‘Niye istifa mekanizması bizde işlemiyor?’ diye de sormayacağım. Sormak boşuna! İşlemiyor işte!
Derinde ne olup bittiğini; eksiğimizi-fazlamızı; aklımızın-izanımızın neye odaklandığını veya niye bazı şeylere yeterince odaklanamadığını; vicdanımızın nerede çok iyi işlediğini ve nerede ikileme düşüp duraksadığını siz de ben de çok iyi biliyoruz.
Hâl böyleyken şimdi kasten kabuk kaldırıp yara kanatmak değil niyetim.
O da zaten yapıldı, yapılıyor...
Özeleştiri nerede bitti, dezenformasyon nerede başladı, bilemiyoruz.
Allahaşkına siyaseti geçip tarafsız bakın: Olaylar değişiyor, mağdurlar değişiyor, şehirler ve acılar değişiyor ama vicdan eksikliğinin getirdiği trajedi değişmiyor. İyilik ve kötülük iman tahtamızın altında, kafatasımızın içinde sürekli savaşıyor!
Sadece bizim, bizzat kendimizin nerede, ne tarafta durduğumuz önemli olamaz. Bizi yönetsin, korusun, kollasın diye seçtiğimiz belediye başkanının, vekilin, bakanın nerede durduğu da en az o kadar önemli.
‘Temsil’ diyoruz, değil mi?
‘Bizi temsil eden’ durması gereken yerde -savunmada değil, iddia makamında- durmuyorsa; doğrudan, mazlumdan, mağdurdan yana tavır ortaya koymuyorsa biz, bizzat kendimiz, temsilcimize rağmen dosdoğru olduğumuzu iddia edebilir........© Pusula Gazetesi
