Boş kayıklar ülkesi
Zen felsefesinin büyük ustası Lin-Chi şöyle demiş:
‘Gençken tekneler beni büyülerdi. Küçük bir kayığım vardı ve onunla yalnız başıma göle açılırdım. Saatlerce orada kalırdım. Bir seferinde güzel bir gecede ve yine kayığımda, kapalı gözlerle meditasyon yapıyordum. Akıntıda bir kayık geldi ve benimkine çarptı.
Gözlerim kapalıydı, bu yüzden şöyle düşündüm: ‘Biri kayığıyla geldi ve benim kayığıma çarptı.’
İçimde bir anda öfke yükseldi. Gözlerimi açtım ve o hırsla adama bir şey söyleyecekken çarpan kayığın boş olduğunu fark ettim.
O zaman benim için hareket edecek yön kalmadı.
Öfkemi kime ifade edecektim?
Kayık boştu…
Yalnızca akıntı aşağı yüzüyordu ve gelip benim kayığıma çarpmıştı. Bu yüzden yapacak hiçbir şey yoktu. Öfkemi boş bir kayığa yansıtamazdım…
Gözlerimi kapattım.
Öfke oradaydı ama çıkış yolu bulamadığımdan gözlerimi kapattım ve öfkeye doğru geri geri yüzdüm. İşte o boş kayık benim sırra erişim oldu. O sessiz gece, kendi içimde daha önce hiç bulunmadığım bir noktaya geldim: O boş kayık benim ustam oldu…
Şimdi biri gelip bana çarptığında, kırdığında, üzdüğünde, kötülük ettiğinde gülüyorum ve diyorum ki:
‘Bu kayık da boş’…
★★
‘Boş kayık’…
1200 yaşında müthiş bir metafor…
Sanki bugünün dünyası için türetilmiş. Daha dün ‘bir boş kayık’ gelip size çattı, değil mi? Ondan kısa süre önce de yine aynısı olmuştu muhakkak. Son bir haftada en az yedi kere olmuştur; her gün en az bir kere, en az bir boş kayık gelip çarpmıştır size.
‘Niye hep beni buluyorlar?’ demeyin.
Çünkü sadece sizi değil, hepimizi buluyorlar, hepimize sıklıkla çarpıyorlar boş kayıklar.
Ve belki bazen de biz başkasına çarpan boş........
© Pusula Gazetesi
