Boşanmanın ardından 300 gün ile hukuk neyi korumak istiyor?
Hukuk, bazen hayatın tam da içinden çıkar karşımıza. Hepimizin doğrudan yaşamını etkileyen, kimi zaman bir evlilik, kimi zaman bir boşanma, kimi zaman da yeniden kurulan bir hayatın içinde kendini gösterir. İşte bu hafta Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar da tam böyle bir konuya temas ediyor, boşanan kadınların yeniden evlenebilmesi için getirilen 300 günlük bekleme süresi..Mahkeme, bu sürenin kaldırılmasına yönelik başvuruyu reddetti. Karar kamuoyunda tartışmalara neden oldu. Kimileri bunu kadın hakları açısından bir geri adım olarak yorumlarken, kimileri hukuki ve toplumsal düzenin bir gereği olarak savundu. Ben de bir hukukçu olarak bu meseleyi hem hukukun mantığı hem de hayatın gerçekliği üzerinden sizlerle paylaşmak istiyorum. Hemen konunun kalbine inelim. Türk Medeni Kanunu’nun 132. maddesi der ki: “Boşanmış kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün geçmedikçe evlenemez.” Bu süreye “iddet müddeti” de deniyor. Aslında kökeni Osmanlı’dan ve hatta daha gerilere, Roma hukukuna kadar giden bir kavram. Amaç çok basit, Kadının hamile olup olmadığının kesinleşmesi! Çünkü modern tıbbın ve DNA testlerinin olmadığı dönemlerde boşanan bir kadının kimin çocuğunu taşıdığı karışabilirdi. Miras, soybağı, velayet gibi meseleler ortalığı karıştırabilirdi. O yüzden yasa koyucu “300 gün bekle, sonra evlen” demiş.Bugün de aynı kural yürürlükte. Ancak kadın, eğer hamile olmadığını sağlık raporuyla kanıtlarsa ya da doğum yaparsa bu süre dolmadan evlenebiliyor. Yani yasa mutlak değil, istisnaları var. Günümüzde bilim bu kadar ilerlemişken, DNA testi birkaç gün içinde sonuç verirken, “300 gün bekleme” kuralının gerekliliği sorgulanıyor. Kadın örgütleri ve hukukçular bu sürenin kaldırılmasını talep ediyor. Çünkü uygulamanın kadınlar açısından ayrımcı olduğunu düşünüyorlar. Dikkat edin, kural sadece kadın için var. Erkek boşandıktan sonra ertesi gün evlenebilirken, kadın için aynı şey mümkün değil. Bu da “eşitlik” ilkesine aykırı gibi görünüyor. İşte bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Ama Mahkeme bu başvuruyu reddetti. Yani dedi ki: “Bu düzenleme Anayasa’ya aykırı değil, kamu düzeni açısından gerekli.” Şimdi burada biraz duralım. Ben şahsen Mahkeme’nin kararını isabetli buluyorum. Neden mi? Çünkü hukuk, sadece bireylerin özgürlüklerini değil, aynı zamanda toplumsal düzeni de gözetir. Biz........
© Pusula Gazetesi
