menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

1 Ekim Süreci Hakkında Durum Değerlendirmesi

14 1
10.09.2025

Ankara’nın YPG‘den iki net talebi var. Birincisi İsrail ile ilişkilerde dikkatli olmak, ikincisi mevcut askeri varlığını tümen veya ordu gibi müstakil bir yapıdan ziyade daha geniş bir katılımla entegre etmek. YPG‘nin Süveyda ve Lazkiye olaylarını gerekçe göstererek süreci ağırdan almasına dair tablonun giderek dönüşeceği, elde edilecek âdem-i merkeziyetçi bir yönetim formülü karşılığında hemen olmasa da belli bir takvim içerisinde askeri güçlerin iç güvenlik kurumları ve Şam Ordusu’na bir sorun yaşanmadan entegre edileceği makul bir yol olarak öngörülebilir.

1 Ekim 2024’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış töreninde, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partisi sıralarına giderek tokalaşmasıyla başlayan sürecin birinci yıldönümüne yaklaşmış durumdayız. 11 ayında Süreç, üç ana başlık altında değerlendirilebilir. Sürecin karakteristik özellikleri; bugüne kadar kaydedilen gelişmeler ve olası gelişmelerdir.

Sürecin Karakteristiği

Sürecin en belirgin özelliği, benzersiz ve atipik bir yapıya sahip olmasıdır. Birçok kaynaktan elde edilen bilgilere göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1993’ten bu yana en az 13 kez görüşmeler yoluyla örgütü silahsızlandırmayı denedi ancak tüm girişimler başarısızlıkla sonuçlandı.

Bu süreç, yaşanılan 13 girişimden hiçbirine benzememektedir. Gazetecilerin, Barzani veya Talabanilerin aracı olduğu, kandile mektupların gönderildiği ya da Oslo örneğinde olduğu gibi üçüncü taraf arabuluculuğunun söz konusu olmadığı bir girişim. Süreç, en çok bilinen Oslo girişiminden üçüncü taraf arabuluculuğunun yokluğuyla ayrışırken bir önceki çözüm sürecinden de müzakere başlıklarının sıralaması ve iletişim modeli ile farklılaşıyor. Belirtmek gerekir ki; içeride üçüncü taraf arabuluculuğu söz konusu değilken, sürecin tartışmasız bir parçası olan Suriye’de birçok aktörün varlığı tartışmasızdır.

İsmi konulmamış atipik karakter, dünya örnekleriyle benzerlik göstermediği gibi İrlanda, Moro-Filipinler, Endonezya, İspanya, Kolombiya gibi ülkemizde en çok bilinen ve hakkında sayısız yazı okuduğumuz modellerden de keskin olarak ayrışmaktadır.

Modelin Yarattığı Stres

Bu benzersizlik hali, sürecin üzerinde iki önemli stres yaratıyor: ilki, önceki 13 başarısız deneme nedeniyle taraflar arasında ve kamuoyunda derin bir güvensizlik mevcut. Güvensizlik hissi yavaş yavaş azalıyor olsa da henüz yeterli güven ortamına ulaşılmış değildir.

İkinci stres odağı ise, taraflarda özellikle Kürt kamuoyunda var olan dünya örneklerine dair geniş bilgi birikiminin yarattığı strestir. Türkiye’nin bir parçası olduğu Moro veya Güney Afrika İRA-İrlanda süreçleri hakkında genel kültürümüz oldukça gelişkin. Bu donanım, mükemmeliyetçi bir arayış ve beklenti yaratıyor; “Şu ülkede kadınların katılımı böyle sağlanmış, başka bir yerde hakikat ve adalet komisyonu şöyle çalışmış, bir diğerinde silahsızlandırma süreci şu şekilde gelişmiş” gibi pek çok bilgi, mezkûr modelin içinde yer bulamadığı için bu farkındalık sürece dair memnuniyetsizliğe dönüşmekte.

Çalışma çözümü akademisi ve tecrübesinde mükemmel model olmadığı gibi, kendini tekrarlayan bir model de yoktur. Başarılı ya da başarısız her deneyim taraflara ve izleyicilere mutlaka bir şey öğretir. Aslında atipikliğine rağmen, bu süreç te birçok tecrübeden ve akademiden örnekliği bünyesinde taşır. Özellikle sivil toplumun rolünün fesih ve silahsızlanma sonrası artacağı öngörülebilir. Fesih ve silahların tasfiyesini öne almış olmakla işi zorlaştırmış olsa da belki de dünya deneyimlerinde tartışılacak bir model yaşanıyordur. Mükemmeliyetçilikten beslenen memnuniyetsizlere(!) de örgüt ve devlet yetkililerinin bütün modelleri çok iyi inceleyip tartıştığına dair emarelerin kuvvetli olarak göründüğünü ifade etmek gerekir.

Barış İhtimalini Büyütmek

Önceki çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti’nde görev almıştım. Ardından doktora tezimi bu alan üzerine yazdım ve bu kapsamda süreçlerde örgütleri, devletleri temsil eden ya da arabuluculuk yapmış yaklaşık 20 kişiyle mülakatlar gerçekleştirdim. O dönem birçok kez şöyle düşündüm: “Türkiye’de yeni bir süreç başlarsa; ajandası, mimarisi, zaman yönetimi ve hedefleri net olmayan bir sürece asla girilmemeli.” Ancak 1 Ekim akşamı ekranlarda Devlet Bahçeli’nin DEM sıralarına yönelip elini sıkmasının hikmetlerini tartışırken buldum kendimi. Anlaşılan, şairden mülhem “barışın ihtimalini bile sevenlerdenmişiz”. Bir umut… Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan da “%5 bile başarılı olma şansı varsa destekleriz” diyerek bu umuda işaret etmişti. “Bir umutla desteklemek” metaforu duygusal bir yaklaşım gibi gözükse de aslında bu yaklaşım, süreçlerin kendi kendini zehirleyerek yok edebileceği gibi, kendini geliştirerek başarıya ulaştırabileceği potansiyeline işaret ediyor. Toplum ve aktörler negatif yaklaşırsa en başarılı kurgu bile başarısız olur. Toplum ve aktörler pozitif yaklaşırsa birçok önemli sorun süreç içerisinde sorun olmaktan çıkar.

Toplumun farklı kesimlerine sirayet eden güvensizlik ortamına, dünya örneklerinden ayrışan özgün yapısına ve mükemmeliyetçi beklentilere rağmen, mevcut süreç desteklenmeye değer.

Biz de öncelikle, “Bu iş -çatışma çözümü imkanlarından faydalanmak- doğrudur, bir kez daha denenmelidir” dedik; ardından da sürece yapıcı yaklaşılması gerektiğini vurguladık. Sonuçta masada yer alan taraflardan değiliz, dışarıdayız. Genel Başkanımız ve diğer partiler bu süreçte yapıcı bir duruş sergileyerek kamuoyu desteğinin şekillenmesinde olumlu bir rol oynadılar. Meclis’in neredeyse ’ı süreci açıkça destekliyor ki bu da çok önemli bir göstergedir.

Başarmak Mümkün

Bu kez öncekilere kıyasla başarı daha yakın gözüküyor. Bölgesel denklem gibi iç siyaset te önemli ölçüde elverişli bir zemin sunuyor. İsrail’in güvenliğinin tahkimi, İran’ın etkinliğinin azaltılması ve kalkınma yolunun güvenliğinin sağlanması hedefi bölgedeki tüm silahlı örgütlerin -PKK, Haşdi Şabi, DEAŞ ve diğerleri- silahsızlandırılmasını zorunlu kılıyor. Bu da bölgesel ve uluslararası dengelerin uygunluğuna işaret ediyor. Suriye’deki gelişmelerde de bu uygunluğun izleri görülüyor. Ortadoğu’nun durulması sonrası, Çin ile büyük karşılaşmaya hazırlık yapıldığı da söylenebilir.

Bahçeli ve Muhalefet

İç siyasette Bahçeli’nin rolünün, CHP’nin desteğinin, muhalefetin bir bütün olarak tutumunun değeri ortada. Daha önce etraflıca incelediğimiz Bahçeli’nin tutumunun ağırlığı (Bahçeli’nin Tutumu İkinci Yüzyılın Anahtarı Olabilir mi?) süreç içerisinde azalmadı arttı. Sn. Bahçeli açıklamaları ile AK Parti’nin önünü açtığı düşünülürken; Devlet Bey, sürecin yönetiminde aktif rol aldı. Hasta yatağındayken bile süreci hızlandıran çağrılar yaptı; “İmralı’ya neden gidilmiyor, neden gecikiyorlar?” ya da “Gelsinler, Malazgirt’te kongre yapsınlar” gibi açıklamalarla süreci adeta yönetti. Umut hakkı, komisyon kurulmasını yönündeki çağrı, komisyon üyesi Sayın Feti Yıldız’ın infazda eşitlik çağrısındaki ısrarı gibi, komisyonun İmralı’ya gidebileceği yönündeki beyanatı ile de kritik meselelerin konuşulmasında hep ön aldılar. Metaforik bir ifadeyle ellerinde baltayla putları kıra kıra ilerliyorlar. Devlet Bahçeli; milliyetçi bir lider olmanın ötesinde, yargı ve güvenlik bürokrasisinin yakından takip ettiği, görüşlerinden etkilendiği önemli bir aktör. Varlığı bu yönüyle de sürece ciddi bir katkı sunuyor. Devlet içinde ayrıcalıklı veya rutin dışı hareket eden yapılar kalmadı. İktidar da bir koalisyon mevcut ve bu koalisyonun siyaset kadar devlet içi dengelerdeki güçlü temsiliyeti ile Bahçeli’nin söyledikleri büyük önem taşıyor.

İç siyasette ikinci pozitif durum ise; içinde bulunduğu yargı kaynaklı baskılar ve maruz kaldığı soruşturma yağmuruna rağmen Genel Başkan Özgür Özel’in sürece destek olmadaki ısrarı. Parti içindeki geleneksel ulusalcı kodlara, Kurultay süreciyle ilgili yargı süreçlerine ve tek pedallı bir bisikleti Ekrem İmamoğlu ile birlikte çevirmeye çalışmasının zorluklarına rağmen Özel’in süreci desteklemesi büyük önem taşıyor. Parti tabanı ve sosyal medya figürlerinin her vesileyle masadan kalk baskısını en son İstanbul’da kayım heyeti atanmasından sonra bile direnen Özgür Özel şüphesiz çok önemli bir tutum sergilemekte. Bu da sürecin kayda değer olumlu yanlarından.

Bir başka benzetmeyle ifade etmek gerekirse; milliyetçi muhafazakâr toplumu ve bürokratik kodları temsil eden Devlet Bahçeli, kuruluş kodlarını temsil eden CHP’nin sürecin içinde yer alması, sürecin en güçlü yanlarından biri olarak öne çıkıyor.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel başkanı Ahmet Davutoğlu çatışma çözümü müktesebatları, önceki süreçlerden gelen deneyimleri ve Uluslararası arabuluculuk tecrübeleri ile sürece açık bir destek verip kritik tavsiyelerde bulunurken, Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan da süreç hakkında toplumsal desteği arttıran açıklamalarda bulundular. Yeni Yol Grubu komisyonda temsil ettiği üç milletvekili ile sürecin doğası, ekseni ve perde arkası........

© Perspektif