menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Vicdan Diriltmekten Vicdan Öldürmeye Değiştirilen Kur’an İmgesi

24 0
05.05.2025

Kur’an’ın kendisi, Allah’ın insan aklı/vicdanı, insan dili (Arapça) ve insan (Hz. Muhammed) aracılığı ile Araplara hitabıdır. Allah, insanları düşünerek, şuurlu olarak, ikna olmuş bir vaziyette, gerekçeli olarak kendine ve peygamberinin otoritesine teslim olmaya ve itaat etmeye çağırmaktadır. Kendi önerileri, insanın vicdanına ve sağduyusuna hitap ettiği gibi; onların vicdan kapasitesinigeliştirmek, keskinleştirmek ve gümrahlaştırmak için de gayret göstermektedir.

1-Vicdana Katkı Olarak Vahiy/Peygamber Tarihi

İnsan cinsinin yeryüzünde ahlaki bağlamda iman-küfür, hak-batıl, hidayet-dalalet pozisyonlarını tercih ile denenmesinin (dinin) temeli, Allah’ın yaratılışta ona verdiği (üflediği) “Ruh” (15/29, 38/72) veya ilham ettiği (koyduğu) fücur ve takva olanı temyiz etme kabiliyetidir (91/7-10). Tanrı’nın vahiy/peygamber göndermesi, onun lütfu-keremi ve rahmetinin bir sonucudur. Yoksa, aslında “denenme” için akıl/vicdan kapasitesi yeterlidir. Tarihe baktığımızda da yeryüzünde mevcut bulunan bütün kavim/dillerde peygamber gönderilmediğini; M.Ö. 4500’lerden itibaren (Hz. Nuh), genellikle “Verimli Hilal” veya “Eski Dünya” olarak bilinen ve insanlığın ilk yerleştiği-yerleşik hayata geçtiği Mezopotamya’da ortaya çıktığını görüyoruz. Uzak Doğu’da ise (Çin-Hint), genellikle Bilge, Guru, Şaman/Ozan (Budha, Konfüçyüs, Tao, Zerdüşt, Mani…) kişilerin geliştirdiği dinsellikler (Budizm, Hinduizm, Taoizm, Zerdüştlük) mevcuttu.

Peygamberlerin sözlü vahiyleri, yazının yaygın olmadığı dönemlerde asılları korunamayarak tahrif edilmiştir. Tevrat’ın ve İncil’in başına gelen budur: “Söz uçar; yazı kalır.” Ancak söz, orijinal hali ile -Kur’an’da olduğu gibi- korunsa/yazıya geçirilse de yine de, yorum yolu ile “tahrifat”tan mutlak olarak korunamaz; muhataplar, zamanla: “Korumaları gereken birçok şeyi unuturlar” (5/14). Bundan dolayı Platon, yazı için “Pharmachon (Zehir-Şifa)” metaforunu kullanmıştır. Yani yazı/dil şifa olduğu kadar, zehirdir de. Zira birincisi, sözü “olduğu” gibi, asli canlılığı ile koruyamaz; ikincisi, yazıya sözün “kastetmediği” anlamlar, okuyucular tarafından yüklenebilir. Latinlerin: “Bütün mütercimler haindir” sözü, bu gerçeği ifade eder. Kutsal metinlerin yorumcuları, yani din âlimleri/teologlar (müfessirler), genellikle üç gruba ayrılırlar: 1- Metnin namusunu korumaya çalışan dürüst bekçiler. 2- Metni, kendi söyleyeceklerine kalkan yapan narsist, kurnaz ve hainler. 3- Metni köpürten yalakalar. Bundan dolayı Kur’an’da Ğayb’dan (Tanrı-Ahiret) teşbih/benzetme yolu ile verilen imgelemlerin ihsas ettirdiği ilk anlamın ötesinde yorumlanmaması (te’vil) istenmiştir. Ancak kalplerinde eğrilik/fitne olanlar, müteşabihleri yorumlarlar; dürüst/gerçek (Rasih) âlimler ise: “Rabbimizin söylediklerinin tamamına (yorum yapmadan-İG) inanıyoruz” derler (3/7).

Sahtekâr veya yalaka din âlimlerinin kutsal kitaplara yaptığını ise, Danimarkalı eğitim filozofu Gotthold Ephraım Lessing şöyle özetliyor: “Fakat her ilk okuma kitabı, ancak belli bir çağ(daki çocuklar) içindir. Onu geride bırakmış bir çocuğa o kitabı uzun süre okutmayı sürdürmek, ona zarar verir. Çünkü bunu -herhalde yararlı bir şekilde yapmak için- ona (kitaba) onda olandan daha fazlasını yüklemek; ondan, onun içerebileceğinden fazlasını çıkarmak gerekir. İma ve kinayelere çok fazla bakmak ve onlardan çok fazla şey çıkarmak gerekir. Mecazlara çok şey söyletmek, misalleri çok tafsilatlı yorumlamak ve sözcükleri çok fazla zorlamak gerekir. Bu tutum, eğitilen çocuğa dar, çarpık, kılı kırk yaran bir anlayış kazandırır ve çocuğun içini/zihnini, açık ve anlaşılır olan her şeye karşı küçümseyici bir duygu doldurur. Hahamlar, kutsal kitaplarına tam da böyle davranıyorlardı. Bu tavırla kavimlerine kazandırdıkları, tam da böyle bir karakterdi” (G. A. Lessing, İnsan Soyunun Eğitimi. Çev: A. Aydoğan. İst. 2011. S 109- 110). Hristiyan Papazlar; Müslüman Fakihler, Müfessirler, Mütekellimler, Mutasavvıflar… da böyleydi. Kur’an, Hahamların yaptığı bu aşırı yoruma: “Sözleri bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlardı” (5/13) diye atıfta bulunur.

2- Düşünceye ve Vicdana Çağrı Olarak Kur’an

Vahiy/Kur’an, Melek Cebrail vasıtası ile Allah’ın konuşmasıdır. Arapça cümleler/önermeler (beş) duyu verileri, mantık kuralları/nedensellik, ahlaki duygulanım ve bütüncül idrâk anlamında ilhamın su, süt, bal ve inci tanesi gibi, basit bileşikliği, aynılığı ve tekliğidir (ilim, hikmet, ruh, nur, furkan, burhan, beyan, maruf…). Bir kısmı,........

© Perspektif