menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Suriye’nin Geleceği, SDG ve Türkiye

16 0
25.08.2025

Takip edilen Suriye politikası, Suriye’deki tüm unsurların kendini özgürce temsil etmesini, eşit vatandaşlık ilkesinin hayata geçirilmesini, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve bölgesel istikrarı tesis etmeye yönelik. Ankara’nın eşit vatandaşlığa ve demokratik siyasete dayalı yaklaşımı, yürütülen negatif kampanyaların gölgeleyemeyeceği kadar güçlü bir zemine sahip.

PKK’nın kendisini lağvetmesi Türkiye için tarihi bir fırsat penceresini aralıyor. Sürecin başarıyla sonuçlanması, Türkiye’nin hem içeride hem de dışarıda prangalarından kurtulması anlamına gelir. Terör yükünden kurtulan bir Türkiye, içeride toplum-devlet ilişkilerini daha sağlıklı bir zeminde yeniden kurgulama, dışarıda ise daha da iddialı dış politika imkânını elde eder. Dolayısıyla bu süreç partiler, kimlikler ve ideolojileri aşan bir ülke sürecidir. Böylesi bir hassasiyet ve ciddiyetle bu sürece yaklaşılması gerekir. Dönemsel fırsatçılıkların veya anket manipülasyonlarının bu sürecin tarihi anlamına gölge düşürmesine fırsat verilmemeli.

Özellikle sembolik “Silahları Yakma”, Öcalan’ın açık bir şekilde silahsızlanma çağrısı yaptığı, Erdoğan ve Bahçeli’nin en güçlü ifadelerle sürece sahip çıktığı, CHP’nin desteğini ilan ettiği dönemlerde yapılmış birçok ciddi saha araştırması, milletin sürece güçlü bir destek verdiğini ortaya koyuyor. Millette oluşan bu kanaatin hızla değişmesi için, en azından bugün itibarıyla ciddi hiçbir gerekçe bulunmuyor. Mesele milleti oluşturan tüm fertlerin meselesidir. Devlet projesidir. Yeni yüzyılına giren ülkenin, geçen yüzyılın defterlerini kapatarak yeni bir başlangıç yapma mücadelesidir.

“Suriye Tümseği”

Mesut Yeğen’in Rojova Tümseği diye kavramsallaştırdığı konu, bir anlamıyla da Suriye tümseği. Çünkü PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi süreci ilerledikçe, sıklıkla gündeme gelen meselelerden birisi de Suriye ve SDG yapısı. ABD’nin yönlendirmesi, parasal desteği, ekipman katkısı ve aşiretlerin yönlendirilmesiyle kurulan SDG’nin ana karar mekanizması, KCK alt örgütlenmesi olan PYD’nin kontrolünde. Kararların alındığı üst yapıda, SDG’ye entegre olan aşiretlerin temsilcileri yok ve karar alma mekanizması tamamen PKK kadrolarından oluşuyor. Kürt ve Arap aşiretler, yerel meclislerde sadece alınan kararları ve talimatları uygulayan pozisyona sahip. Bu hal ve SDG’nin silahı enstrüman olarak muhafaza etme ve kullanma arzusu Suriye’nin geleceği için önemli bir sorun.

Baas rejimini deviren yeni Şam yönetimine karşı örgütün kullandığı dil de bu sorunu derinleştiriyor. “Cihatçı çeteler” türü ifadelerle başlayan cümleler üzerinden hem Batı’nın İslamofobik damarına mesaj gönderip tetiklemek hem de bölgeyi kaosa sürükleyen terör devleti İsrail’e mesaj verilmek istendiği açık. Bu tutum üzerinden gerçekleşmesini umdukları iki sonuç var. İlki, ABD desteğiyle Kürt ve Arap aşiretler üzerinde kurmuş oldukları tahakkümü kalıcılaştırmak. İkincisi ise ülkenin, resmiyette birliğini korusa da paralel ordular üzerinden fiilen bölünmesi. İlham Ahmed’in Rûdaw’a verdiği röportajda kullandığı, “Silah bırakmak bizim için gündemde değil, kesinlikle gündemde değil ifadeleri bu pozisyonu açıklıyor.

Kaldı ki akıldan çıkarılmaması gereken önemli bir nokta da Arap Baharı’yla Suriye’de de on yıllardır devam eden zulüm rejimine karşı seslerini yükselten geniş kitlelerin arzularıyla farklı şekillerde mücadele eden üç yapının bulunması. Bu üç yapı da sonuçta Suriye halkının meşru taleplerinin karşısında durdular. Belki Suriye devrimini engelleyemediler ama ağır bir maliyetle gecikmesine doğrudan ve aktif bir şekilde katkı verdiler. Bu yapılar PKK-SDG, DAİŞ, Hizbullah, İran ve Rusya’dan başkası değildi.

SDG’ye İlişkin Tartışılması Gereken Konular

Türkiye’de başlayan süreç neredeyse tüm konuları, olabildiğince açık konuşma imkânı sunuyor. O zaman SDG’yi konuşurken kelime veya harf oyunu yapmaya ihtiyacımız yok. Bu çerçevede, yedi başlık altında toplanabilecek bazı konuları tartışmakta yarar var.

İlki; hepimiz iyi biliyoruz ki PKK, dört ülkede ‘siyasal’ ve silahlı yapılara sahip. Bu yapıların yönetici ve eleman ihtiyaçlarının tümü, oluşturulan ortak havuzdan karşılanıyor. Bu nedenle PYD/YPG, PKK ideolojisi ve ortak eleman havuzundan oluşturulmuş örgütün Suriye ayağıdır. Dolayısıyla Suriye’de var olan en üst karar mekanizmaları, TEV-DEM, YPG/YPJ, SDG komutanlığı gibi yapıların tümü, PKK’lı kadrolarca kontrol edilmektedir. Kurulan bu yapıların amacı, örgüt paradigmasını korumak ve ortaya çıkan yerel dinamikler üzerinde alan hâkimiyetini kalıcılaştırmak.

İkincisi; PKK’nın 80 öncesi Türkiye deneyimini Suriye’ye aktarması. Bu başlıkta iki konuya değinmek mümkün. Birincisi, PKK’nın alan hâkimiyetini kurmak için bölgedeki tüm Kürt örgütlenmeleri ortadan kaldırdığı, göçe zorladığı meselesi. Bunu ise en iyi Kürtler biliyor. Son günlerde düzenlenen kimi konferanslar, ana aktörleri tasfiye edilmiş ve PKK’ya biat etmiş yapıların katılımıyla oldu. İkincisi ise 2010, 2011 yıllarında Kürt ve Arap aşiretlerin PKK alt örgütlenmesine karşı verdikleri mücadele. Yakın Suriye tarihinde bunu hepimiz izledik. Ayrıca, ABD etkisiyle oluşturulan PKK şemsiyesine karşı da yakın tarihlerde defalarca çatışmalar oldu.

Üçüncüsü; Baas rejimine karşı toplumsal muhalefetin ortaya çıkması ve katliamlardan sonra iç savaşın başladığı dönemden Esad’ın devrilmesine kadar geçen sürede YPG’nin ve SDG’nin rejimle uyumlu ve ilişkili hali. Rejime karşı bir çatışmaya girmemek, hatta rejimin kimi alanları gönüllü olarak örgüte bırakması Suriye halkının hafızasında duruyor. YPG/SDG, yüzbinlerce insan katledilirken, kimyasal bombalar kullanılırken, milyonlarca insan göçe zorlanırken en ufak bir tepki vermeyen bir örgüt. Suriye’nin bütünlüğü için bunlar sorgulanmıyor ama örgüt bu tür iyi niyetleri görmüyor.

Dördüncüsü; Suriye’de kurulan yerel meclisler, katılım meselesi,........

© Perspektif