menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

PKK’nın Silah Bırakmasının Olası Sonuçları

20 27
14.01.2025

Silah bırakma, toplumsal kesimlerin taraf olduğu tüm iç sorunların çözümünü kolaylaştırır. Silahın devreden çıkması hem siyasetin elini güçlendirecek hem de demokratik işleyişin egemen olmasının zeminini sağlamlaştıracaktır. Toplumsal kesimlerin taraf olduğu sorunların çözülmesi, Türkiye’nin hukuk devleti karakterini güçlendirecektir. Bu ise hem vatandaş ile devlet hem vatandaş ile vatandaş hem de Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerin normalleşmesine katkı sağlayacaktır.

Devlet Bahçeli’nin çağrısı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteği/oluruyla başlayan, PKK’nın silah bırakmasını esas alan yeni bir sürecin içindeyiz. Ülkenin geleceği ve coğrafyamız açısından oldukça önemli olan bu sürecin, hedeflenen sonuca ulaşması için yapıcı katkı çok kıymetli. Konu, herkesin kendi öncelikleri, arzuları ve hesaplarından çok daha değerli. Çaba, gündelik siyasete kurban edilemeyecek ve magazinsel zeminde konuşulamayacak kadar önemli. Dolayısıyla yapılması gereken, silah bırakılması durumunda ortaya çıkacak olası sonuçlara odaklanmaktır. Çünkü bu, süreci yürüten aktörlerin motivasyonu ve toplumsal destek açısından önemli.

Devletin Demokratik Dönüşümü

Türkiye’de var olan toplumsal sorunların ana nedenlerinden birisi, demokrasi açığı ve devletin demokratik işleyişine ilişkin eksikliktir. Bu durumun sonucu olarak, toplumsal/bireysel talepler ve demokratik süreçler öteleniyor. Siyasetin sergilediği tüm demokratikleşme çabalarına karşılık, demokratik ilkelerin hayata geçirilmesi neredeyse imkânsız hale geliyor. Sürekli bir teyakkuz hali üretiliyor. Ülke içine yönelik terör faaliyetleri ise bunun için gerekçe olarak kullanılıyor. Silahı bırakma, demokratikleşmeyi öteleyen sarmalın ortadan kaldırılması için önemli bir fırsattır.

Silah bırakma, toplumsal kesimlerin taraf olduğu tüm iç sorunların çözümünü kolaylaştırır. Silahın devreden çıkması hem siyasetin elini güçlendirecek hem de demokratik işleyişin egemen olmasının zeminini sağlamlaştıracaktır. Toplumsal kesimlerin taraf olduğu sorunların çözülmesi, Türkiye’nin hukuk devleti karakterini güçlendirecektir. Bu ise hem vatandaş ile devlet hem vatandaş ile vatandaş hem de Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerin normalleşmesine katkı sağlayacaktır. Çünkü Türkiye’nin zaafı, bu tür sorunlar üzerinden farklı fay hatlarının ortaya çıkması ve operasyona açık hale gelmesidir. Bu durumun ülkenin tüm enerjisini tükettiği ve iç barışı zedelediği açık. Bugün yapılmak istenen şey, bu zemini oluşturmak.

Sivil Siyaset Alanının Güçlenmesi

Burada iki konu önemli. İlki, terörist faaliyetlerin varlığı nedeniyle oluşan terör-güvenlik denkleminin sivil siyasetin alanını daraltması. Diğer önemli konu ise terörün varlığının oluşturduğu gerginliğin siyaset tarafından yönetilme zorluğu ve bu konunun bir ‘iş’ olarak güvenlik bürokrasisine havale edilmesi. Bu iki konunun varlığı ise hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerini olumsuz etkiliyor. Halbuki tüm meselelerde olduğu gibi bu alan da halkın oyları ile seçilmiş sivil siyasetin yönetmesi gereken bir alandır ve keyfilik kabul edilemez. Mevcut siyasal iklim ve oluşan gelenek nedeniyle bu döngüyü kırmak çok zor. Bu döngü 2007-2015 yılları arasında kısmen kırılmıştı.

Ancak eşzamanlı başlayan, PKK’nın terörü şehirlere indirme projesi, öz yönetim ilanları, IŞİD’in Türkiye’nin temel fay hatlarına yönelik terör saldırıları ve 15 Temmuz darbe girişimi bu olumlu gelişimi baltaladı. Dolayısıyla silahın bırakılması, terör-güvenlik denkleminin ve güvenliği iş olarak gören anlayışın oluşturduğu imtiyazları sonlandıracak ve sivil siyasetin yönetme kapasitesini güçlendirecektir. Silahın bırakılması ve terörün sonlanmasının en önemli çıktısı, her türlü alanın sivil siyasetin yönetimine girmesi, denetimine açılması, hesap verebilir olması ve şeffaflık ilkelerinin işlemesidir.

Terör atmosferin ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birisi de demokratik süreçlerin ve hak taleplerinin ertelenebilir ve ötelenebilir görülmesidir. Güvenlik kaygılarının arttığı dönemlerde, toplum da siyaset de hak taleplerini ötelenebilir görebiliyor. Çünkü temel öncelik güvenlik. Dolayısıyla silahın devreden çıktığı bir atmosferde bu tür taleplerin ötelenmesine ilişkin gerekçeler de ortadan kalkar ve hak talepleri konusunda daha sağlıklı bir ilişki oluşur. Bu noktada, terör atmosferinin siyasi partilerde, medyada ve STK’larda oluşturduğu savrulma da önemli. Bu savrulma, topluma ayrıştırma, ötekileştirme ve şeytanlaştırma olarak yansıyor. Silahın devreden çıkması bu aktörlerin ve kullandıkları dilin normalleşmesine de hizmet edecektir.

Geçmiş çaba başarılı olsaydı, ülkenin dokuz yıl içinde katetmiş olacağı mesafeyi ve güvenlik kaygısı üzerinden işletilen ırkçı uygulamalara izin verilmediği bir atmosferi tahayyül edelim. 2010 anayasa değişikliğini, çözüm sürecinde yapılan yasal düzenlemeleri hatırlayalım. Küçük bir örnek, 2010 anayasa değişikliği sırasında, siyasi parti kapatmayı imkânsız hale getiren düzenleme, PKK zihniyetinin almış olduğu tutum sonucunda paketten ‘düşmüştü’. Yani demokratikleşmenin önünde hem devlet içi kimi yapılanmalar hem de PKK ortaklaşmıştı.

Kayıt Dışı/Gölgeli Alanların Ortadan........

© Perspektif