menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Güldem Atabay:  Siyasette  Yeni Dönemin Kodları

12 4
tuesday

Almanya ile yeniden: “İmtiyazlı” ortaklıktan “stratejik” ortaklığa

Beştepe’de gerçekleşen Merz–Erdoğan buluşması, diplomatik nezaketle örülü ama politik hesapların dikkatle saklandığı bir görüşmeydi. Almanya Başbakanı Merz’in başbakan sıfatıyla Türkiye’ye yaptığı bu ilk ziyaret hem tanışma hem de yön belirleme niteliği taşıyordu. Görüşme sonrası verilen mesajlar yüzeyde yapıcı görünse de iki tarafın da kendi stratejik ajandasını test ettiği oldukça dikkatli bir diyalog yürütüldü. Merz, Türkiye’ye Avrupa kapısının yeniden aralanabileceği umudunu doğrudan vermeden sıcak bir dil kullandı. Erdoğan ise Almanya’nın dillendirdiği “stratejik ortaklık” ifadesini memnuniyetle sahiplendi; zira bu kavram, Türkiye’nin Avrupa’yla ilişkilerini yeniden “üyelik değil ama eşit ortaklık” zeminine taşıma fırsatı sunuyordu.

Masadaki başlıklar hem klasik hem güncel konular. Güvenlik ve savunma sanayii işbirliği, göç yönetimi, ekonomi ve AB süreci görüşmenin ana eksenlerini oluşturdu. Almanya, Türkiye’nin bölgesel etkinliğini artık bir risk değil, paydaşlık fırsatı olarak tanımlamak istiyor. Savunma sanayii alanında ortak üretim ve teknoloji paylaşımına açık bir dil kullandı. Göç konusu ise Berlin’in birincil önceliği. Almanya, geri kabul mekanizmalarını hızlandırmak ve Türkiye’yi bu konuda daha fazla sorumluluk üstlenen bir ortak haline getirmek niyetinde. Ekonomi başlığında ise Merz’in “devasa potansiyel” sözleri önemliydi. Pandemi sonrası kırılgan arz zincirleri ve enerji krizleri, Türkiye’nin üretim kapasitesini ve sanayi altyapısını Almanya açısından yeniden cazip hale getirmiş durumda.

“Stratejik ortaklık” kavramı ise Merkel döneminde gündeme gelen “imtiyazlı ortaklık” fikrinin güncellenmiş, jeopolitik koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak okunmalı. Ancak bu defa vurgu farklı: Türkiye artık “aday ama eksik” değil, “üyelik uzak ama işbirliği zorunlu” bir ülke olarak görülüyor. Merz’in “jeopolitik bir dönemde stratejik ortaklıklarımızı geliştirmeliyiz” sözlerinden de anlamamız gereken: güvenlik, savunma sanayii ve ekonomi. Yani bu teklif, AB üyeliğinin alternatifi değil, belirli alanlarda yakın işbirliğine dayalı, pragmatik bir ortaklık modeli.

Merz’in stratejisi, CDU’nun klasik çizgisiyle uyumlu biçimde, Türkiye’ye tam üyelik kapısı açmadan ama onu Batı ekseninde tutacak bir komşuluk politikası kurmak üzerine kurulu. Göç baskısını azaltmak, enerji tedarikini çeşitlendirmek ve Avrupa güvenliğinde Türkiye’yi yanına çekmek istiyor. Erdoğan cephesinde ise bu yeni format, içeride “Batı’yla bağ kopmadı” mesajını vermek ve dışarıda “jeopolitik değerimizi pazarlık gücüne çevirmek” için işlevsel bir araç. Merz “biz işbirliğine açığız, ama reform ve demokrasi adımlarını sizin atmanız gerekiyor” deyip topu Türkiye’ye atarken; Erdoğan da topu doğrudan taca yolladı. Yeni tur ilişkileri içinde demokrasi içeren bir “AB’ye dönüş” projesi olarak değil, iş yapacağı “stratejik masa” olarak okudu.

Ziyaretten somut bir anlaşma çıktığını söyleyemeyiz ama yeni bir diyalog formatı doğdu. Dışişleri bakanlıkları arasındaki “stratejik diyalog” mekanizması yeniden başlatılacak, yüksek düzeyli ekonomi forumu yeniden toplanacak ve göç ile güvenlik konularında teknik görüşmeler sıklaştırılacak. Ancak AB üyelik süreci hâlâ kapalı dosya. Merz’in “AB’ye giden yol Kopenhag kriterlerinden geçer” sözleri, bunun altını net biçimde çizdi. İki tarafın da zaten bu konuda adım atmaya hevesi yok, ancak reel politik gereği........

© Para Analiz