menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’nin değişen sosyolojisi

15 0
08.06.2025

Son üç yıldır sıklıkla dile getirdiğim bir konu var: Türkiye’nin kimlikler ve siyasi aidiyetler temelinde sosyolojisi değişti. Demografik aidiyetlerdeki değişimin etkisini biz, partilerin oy dağılımları üzerinde yeni yeni görmeye başladık: ancak, önümüzdeki aylar ve yıllarda, bu etki giderek daha belirgin hale gelecek.

Nedir bu değişen sosyoloji meselesi?

Kamuoyu araştırmalarında, Türkiye’de en egemen siyasi kimlik olarak, “Atatürkçülük” ve “Milliyetçilik” ön plana çıkıyor. Buna karşılık, yıllardır Türkiye’nin “baskın kimliği” olduğu kabul edilen “muhafazakârlık” ise, azınlığa düşmüş durumda. Farklı araştırmalarda bu bahsettiğimiz yönelimleri görüyorduk. Son olarak da, Panorama Araştırma’nın Haziran 2025’te yayınlanan “Kimlik-Demokrasi” başlıklı raporunda, Türkiye kamuoyunun değişen aidiyet bağlarına dair önemli veriler ve ipuçları var.

Panorama’nın raporunda, “Kendinizi hangi kimlikle tanımlıyorsunuz?” sorusuna verilen yanıtlarda, yüzde 31.7 ile “Atatürkçü” yanıtını verenler ilk sırada yer alıyor. “Milliyetçi” cevabını verenler de, yüzde 22.7 ile ikinci sırada. Sadece bu ekibin değil; başka önde gelen araştırma şirketlerinin çalışmalarından da benzer bir toplum tablosu yansıyor.

Panorama’nın Haziran 2025 çalışmasından doğrudan alıntılarsak:

“Katılımcılara kendileri hangi kimlik ile tanımladıkları sorulduğunda yüzde 32 ile kendisini Atatürkçü olarak tanımlayanlar en büyük grubu oluşturmaktadır. Kendisini milliyetçi olarak tanımlayanlar yüzde 23 ile ikinci sırada gelmektedir. Kendisini muhafazakâr () ve İslamcı (%8) görenler arkadan gelmektedir. Diğer kimlik grupları demokrat (%6), ülkücü (%6), sosyal demokrat (%6), sosyalist (%4) ve liberal (%1) olarak sıralanmaktadır.”

Bu tabloda dikka çeken şu: “Atatürkçülük” ve “Milliyetçilik” üzerinden kendini tanımlayanlar, yaklaşık yüzde 55’lik kitle ve Türkiye’nin çoğunluğunu oluşturan bu grupta, “sekülerlik/laiklik” yönelimi ağır basıyor. Hatta, bu yüzde 55’lik “Atatürkçü Milliyetçi” gruba, “demokrat”, “sosyal demokrat”, “sosyalist” gibi sekülerliğin entegral parçası veya uyumlu olduğu kimlikleri de eklersek, en az yaklaşık yüzde 70’lik bir çoğunluğun zihin dünyasında, “din” ve “siyaset” konularının ayrıldığını görüyoruz. Öte yandan, “muhafazakâr” kimliğini vurgulayanlar ise, yüzde 11 ve kendini “İslamcı” olarak tanımlayanlarla beraber bir “toplam” olarak alındığında dahi, yüzde 19’luk bir grubu oluşturuyorlar.

Bu ne demek?

Öncelikle, Türkiye’de “muhafazakârlık” veya dindarlığın, artık “politik” bir yönelim olmaktan çıktığını görüyoruz. Diğer bir deyişle, “siyasal muhafazakârlık” ve/veya “siyasal İslamcılık” olarak tanımlanan politik aidiyet artık düşüşte. Bu demografik trend devam ettikçe de, “siyasal muhafazakârlık” ve/veya “siyasal İslamcılık” olarak tanımlanan politik aidiyetin giderek “neslinin tükenmesi” söz konusu olacak.

Türkiye’nin çoğunluğunun öncelikli olarak benimsediği kimlikler olarak karşımıza çıkan “Atatürkçülük” ve “Milliyetçilik”ten anlaşılan nedir? Bu kimliklerle kendini tanımlayan çoğunluğun, zihin dünyasında bu kimlikler ne ifade etmektedir, ne gibi izdüşümlere sahiptir?

Panorama, araştırmanın katılımcılarına, “Bu siyasi görüşü benimsemenizin en önemli sebebi nedir?” sorusunu da yöneltilmiş. Diğer bir deyişle, “kimliğin” paketinin içi açılmış. Rapora göre, Atatürkçü kimliğini benimseyenlerin yüzde 34’ü bu aidiyeti, “millî duygular”la özdeşleştiriyor.

Öte yandan, yüzde 30’u da Atatürkçülüğü, “laiklik ve çağdaşlık” olarak algılıyor. Ayrıca, yüzde 3’lük bir kesim de Atatürkçülüğü,........

© P24