Okumalar, değinmeler
Kuşakdaşlarıma sordum: “Biz 1950’li yıllar doğumlular olarak ilk ve ortaokulda şiir ve edebiyat olarak ne okurduk?” Bir arkadaşım iki isim verdi: “Mehmet Akif Ersoy, Mehmet Emin Yurdakul”
Mehmet Akif, İstiklâl Marşı’nın yazarı. Mehmet Akif’i birkaç sene önce, nihayet şu cümle ile biraz tanıdım: “Penceresiz, kapısız bir namusun inzivasında kendisini hapseden bu zehirli adam…” (Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul, Oğlak Yayınları)
İstiklâl marşı,“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…” cümlesi ile başlıyor. İlk ve ortaokulda her sabah dersler başlamadan önce topluca söylerdik. Pazartesi sabahları ve Cuma günleri son dersten sonra bayrak töreni yapılırken de söylerdik. Günümüzde söylenmeye devam ediyor. Yetişkinliğimde, İstiklal Marşı’nın “korkma” kelimesi ile başlamasını bir korkunun itirafı olarak yorumlandığını okumuştum. Korku devam mı ediyor hâlâ?
Mehmet Emin Yurdakul’u ise tek bir dize ile hatırlıyorum: “Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur; Sinem, özüm ateş ile doludur.” Atatürk’ün M. E min Yurdakul’u, kurtuluş savaşının kahramanlıklarını öne çıkaran şiirler yazmadığı için azarladığı söylenir.
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik” dizesinin devamındaki “Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle” cümlesi, ilkokul talebesi oğlan çocuklarının bakkala ekmek almaya giderken veya okulda son dersten sonra sokağa fırlarken dillerinden kendiliğinden dökülebilen bir replik haline gelmişti.
Başka bir kuşakdaşım Kemalettin Tuğcu ismini verdi. Yanına bir yorum ekledi: “yoksulluğu sevdirmek projesi.” Ben hiç Tuğcu okumadım. Fakat kuşakdaşlarımın........
© P24
