menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kültür-sanat üzerinde artan ‘hegemonya”: Gözaltılar, yasaklar ve “korku pedagojisi”

9 0
28.10.2025

Türkiye’de son aylarda kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren isimlere yönelik soruşturmalar, gözaltılar ve konser iptalleri art arda yaşandı. Sanatçılara yöneltilen suçlamalar arasında “müstehcenlik”, “uyuşturucu kullanımını özendirme”, “genel ahlaka aykırılık” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gibi iddialar yer aldı. Bu gelişmeler, müzikten dijital yayıncılığa, performans sanatlarından yerel konserlere kadar geniş bir alanı kapsıyor. Yargı kararları ve idari işlemler, sanat üretimlerinin içeriğine ve biçimine doğrudan müdahale tartışmalarını beraberinde getirdi.

Ekim ayı başında düzenlenen bir uyuşturucu operasyonunda, aralarında ünlü dizi oyuncularının da bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Eylül ayında ise altı üyeli “kız grubu” Manifest, sahne performansları gerekçesiyle “hayasızlık” ve “teşhircilik” suçlamalarıyla karşı karşıya kalmıştı. Grup üyeleri ifade verdikten sonra haklarında adli kontrol ve yurt dışı yasağı kararı çıkarılmış, savcılık ise grubun klip ve konser görüntülerini “genel ahlaka aykırılık” kapsamında değerlendirmişti.


“Korku pedagojisiyle işleyen toplum mühendisliği”

Bu gelişmeleri P24’e değerlendiren Kaos GL editörü Yıldız Tar, yaşananların yalnızca ifade özgürlüğünün kısıtlanmasıyla sınırlı olmadığını savunuyor. Tar’a göre, kültür ve sanat alanlarını hedef alan soruşturmalar aynı zamanda siyasi iktidarın uzun süredir sürdürdüğü bir “toplum mühendisliği” pratiğinin parçası.

“Bu son dönemde Manifest, Mabel Matiz, Soğuk Savaş örnekleri bize bir yandan ifade özgürlüğünün kısıtlandığını gösterirken, diğer yandan iktidarın bir toplum mühendisliği çabasını da hızlandırdığına işaret. Nasıl bir toplum mühendisliği? İktidar çok uzun süredir bir korku pedagojisi ile toplumu yönetmeye çalışıyor. Herhangi bir konuda esasen çok da ‘radikal’ denmeyecek herhangi bir sözü bile cezalandırarak, bu cezalandırma sürecini de öncesinde sosyal medyada seyirlik bir unsur olarak linç kampanyası örgütleyerek meşruiyet devşirmeye çalışıyor. Bir başka deyişle, toplumu eşit yurttaşların var olduğu bir yapı olarak görmek yerine, eğitilmesi gereken bir insan topluluğu olarak tanımlıyor. Burada da pedagojik yöntemle, korkuyu kullanarak, toplumu dizayn etmeye çalışıyor.”

Tar, bu yaklaşımın yalnızca sanatsal ifade alanlarını değil, insanların bir araya gelip ortak deneyimler yaşamasını, topluluk oluşturmasını da engellemeye yönelik bir strateji olduğunu vurguluyor. Sanatçılar ve izleyiciler yalnızca bireysel olarak değil, topluluklar halinde hedef alınıyor. “Bu bir yandan şu anlama da geliyor,” diyor Tar. “Böyle yaparak insanların bir konserde bir araya gelerek mutlu olmasını ya da........

© P24