Özlem. Aşk gibi bir şey…
Olur bazen, hikâyesine kapanır insan ve menkıbesinin, hayatın uçlarında baharla özdeşleştirdiği geleceği zorlarken, akıp giden zamanın hışmına uğramış bulur kendini; neler gördün, neler yaşadın, nereye akıyor zaman… “Yaşıyoruz işte” kırılganlığının girdabında yönünü şaşırmadan yürümek çabasıyla.
Yönünü şaşırmak, kaybolmak demek ve kaybolmak, hayatın anlamlı bildiğin değerlerinin muğlaklaşması…
Hani, “Sadece yaşamak yetmez” demiş ya kelebek, “gün ışığı, özgürlük ve küçük bir çiçek de gerek.” (H. Christian Andersen).
Sadece yaşamak yetmez sahiden de; ona verdiğin anlam ve değer kadardır yaşadığın…
İnsan evladı işte, mutlak ve sürekli bir mutluluk arayışı, beklentisi içindedir hep; bunun mümkün olmadığını bile bile hem de. Oysa, düşünsenize, herkes mutlu, her şey toz pembe; yok öyle bir dünya ve hayat. Çünkü her şey kendi zıddıyla birlikte anlamlıdır. İnsanları mutsuz eden şeyler olmasa mutluluk, böylesine kıymetli ve aranan, istenen, beklenen olur muydu?
Adına diyalektik deniyor…
“İyi” bildiğimiz, “kötü” dediğimiz şeylerden dolayı iyidir. “Özgürlük” dediğimiz, insanı ezen, baskı altına alan, köleleştirmek isteyen kötülerin çabasına karşı durmak irademizdir. “Adalet” dediğimiz, varlığımıza, değerlerimize, haklarımıza sahiplenmek mücadelemizdir…
Umut var bir de, yüreğimizden eksik olsun istemediğimiz, bir bahar ışıltısı gibi,........
© P24
