ŞEHRİN KEDERİ/MANKURTLAŞMA
Şehirlerin kimliği içinde yaşayan insanların kimliğine benzer.
Şehirle insan arasındaki bağ köklü medeniyetler kadar eskidir.
‘Şehrin insanı’ derken aslında şehrin binlerce yıldır biriktirdiği ve halen yaşattığı kültüründen, medeniyetten bahsederiz. Şehirlerin insana cazip gelen hatta mest eden yönü o şehirde yaşayan insanların misafirlerine karşı gösterdiği yaklaşım ve engin insanlık örnekleri olsa gerektir.
Her geçen gün biraz daha kendine çekilen, insanlardan, şehirden, kültürden ve insanlık erdemlerinden kendini soyutlayan günümüzün popüler, her şeyden biraz bilgi sahibi, sözüm ona çok kültürlü ancak köklerinden bihaber; derinliği olmayan insanların hiç beklemedikleri bir anda öyle bir zaman gelir ki şehirler o insanlardan kurtulmak ister. Bazen de insanlar o şehirlerden kurtarmak isterler!
Şehrin asıl sahipleri; yaşadıklarından dahi birçok insanın haberinin olmadığı insalar... onlar her dem şehrin kaderiyle kendi kaderlerini ortak gördükleri kozalarını örmeye devam ederler.
İnsanın yaşadığı şehirden bazen kendini kurtarmak istemesinde bilinçli bir tercihten söz etmek her zaman mümkün olmayabilir. Bu durum biraz da zihnin, beden ve beton yığınları arasında nefes almakta zorlanan benliğin isyan halinin dışa vurumudur. Bir anlamda insanın ve şehrin birbirinden bir süre uzaklaşma, kaçma eyleminden başka bir şey değildir.
Büyük şehirlerde hafta sonları en küçük su birikintisi ve ağaç kümesinin etrafında onlarca insan görmemizin sebebi insanların tabiatta dinginliği yakalamak, hayatı bir nebze olsun hissetmek ve kendi iç seslerini doğanın yardımıyla duyma arayışlarının tezahürü olsa gerektir.
Tarihi, kültürel, insani ve medeni üstünlük ve güzelliklerini koruya gelmiş şehirler bazen de geçmişle bu günü, bu günle yarını........
© Önce Vatan
visit website