Utanç duygusu yok olunca
Gün geçmiyor ki yeni ve şaşırtıcı bir utanmazlık kamuoyunu meşgul etmesin.
Fazla örnek vermeye gerek yok, örneğin daha dün kendi giriştikleri eylemleri bugün suç sayıp benzerlerini yapanları terörist ilan ettikten sonra aynı uğraşıya bir kez daha koyulanlardan söz ediyorum.
Yüzlerce kişi önünde kendi akrabasının kayrılmasını isteyenlerden tutun da herkesi acımasızca suçlarken kendilerine hiç kusur bulmayanlara kadar binlerce ve binlerce örnek var.
Utanç ve suçluluk duygusu birbirlerine çok yakın iki kavram. Birincisi genel bir duyguya ilişkin, ikincisi daha çok özel bir eylem sonucunda ortaya çıkan pişmanlıkla bağlantılı. Bizde özellikle siyasal gücü elinde tutan çevrelerde her ikisi de giderek nadir bulunur hale geldiler. Peki, neden? Neden utanç duygusu azalıyor ve bu duygunun azaldığı ülkeler sonunda ne hale gelir? Bu yazının konusu budur.
ŞOV TOPLUMU VE UTANMAZLIK
Bu eğilimi utanma duygusunu yitirmiş kişilerin siyasal ya da ideolojik vizyonlarına bağlayamayız elbette, çünkü bazı kesimlerde daha yaygın olsa da utanmazlık bugün artık her yerde.
İçinde bulunduğumuz piyasa ekonomisi kültürü artık utancı bir insan kalitesi değil değişimi engelleyici, yenilikleri köstekleyici bir duygu olarak değerlendiriyor. Bir “gösteri toplumunda” yaşadığımız için öne çıkmak, ileri fırlamak isteyen herkes siyasetçisinden din adamına, sanatçısından akademisyenine kadar kendini utanmazca işler yapmak zorunda hissediyor.
Kapitalizmin narsisizmi yani kişinin kendi benliğine karşı duyduğu hayranlığı teşvik ettiği ve artırdığı sosyal psikologlar tarafından tekrarlanır. Ancak bunun daha basit bir açıklaması içinde bulunduğumuz sistemin tıkır tıkır çalışması için herkesin kendisi hakkında “iyi bir fikre” sahip olmasının ön görülmesidir. Liberalizmde sadece bir piyasa aktörü olarak sayılan insanlar yani girişimciler, tüketiciler ya da uygulayıcılar suçluluk duygusu ya da utanç içinde olurlarsa sistem teklemeye başlar. Bu çerçevede insanların sisteme daha gönüllü ve istekli katılmaları için kimi zaman mutluluk hapı denilen antidepresan ilaçlarla hatta metamfetamin yardımıyla kendilerini sevmeleri, kişiliklerine güvenmeleri istenir.
KİŞİSEL GELİŞİM SEKTÖRÜ
Sistemin utanç duygusunu bir tehdit olarak görmesi nedeniyle kapitalizm 1930 yılından beri adını “kişisel gelişim” koyduğu bir “öz-beğen” sektörünü adeta sahte bir bilim dalının uygulaması olarak geliştirmiştir.
Dale Carnegie adlı yazar tarafından başlatılan ve asıl amacı kendini sevme ve sevdirme olan kişisel gelişim akımına 50’li yıllardaPapaz Norman Peale’in “pozitif düşünme” adını verdiği bir teknik de eklenmiş. Günümüzde “koçluk mesleği” olarak bilinen ve milyonlarca insanın çalıştığı iş alanları doğmuştur.
En çok satan eseri “Arkadaş Bulma ve Etki Yaratma Sanatı” olan Carnegie’nin “Üzüntüyü Bırak Yaşamana Bak” adlı kitabının başlığından da anlaşılacağı gibi sistem insan olmanın vazgeçilmez şartı olan etik kaygıların bir yana bırakılmasını istemektedir. Okuyucularıma 29 Aralık tarihli “Liberal Elitlerin İsyanı” başlıklı yazımda tanıttığım........
© OdaTV
