Komplo teorileri uydurmak kime yarar
Bu kez çok fazla olmasa da yine ortada komplo teorileri uçuşmaya başladı. Neyse ki yetkililer failler hakkında hemen bilgi verdiler ve bir süre sonra da terör örgütü eylemi üstlendi. Ancak iyi ya da kötü niyetli bazı çevreler, apaçık gerçekler ortadayken yine de değişik komplo senaryoları yazmaktan vazgeçmediler. Bu yazımda komplo teorisi kavramının Türkiye’de bilinmeyen yönlerine değineceğim.
KOMPLO TEORİSİ NEDİR
Komplo teorisi denildiğinde siyasal olayları basite indirgeyerek tamamen insan iradesine bağlayan bir söylem tarzını anlıyoruz. Bu teori sosyal, ekonomik, kültürel ve politik gelişmeleri tarihsel koşullarından koparır. Sadece birkaç insanın iradesine bağlar.
Komplo teorisyeni her yapının, sistemin ve o çerçevede şekillenen ilişkilerin ardında mutlaka bir grup insan arar. Çektiğimiz tüm sıkıntılar, dünyada yaşanan tüm savaşlar ve gerginlikler hatta bazen doğal felaketler bile mutlaka ya bir komitenin ya da bir örgütün eseridir.
Komplo teorilerinin ilki olan “İlluminati teorisi” Fransız devriminden tutun da Avrupa’daki hanedanların devrilmesine kadar dönemindeki tüm olayları Bavyera’da kurulmuş küçük bir grubun çalışmalarına bağlamıştır. 18’inci yüzyılın sonlarında belirmiş olan bu teori o dönem yaygın olan “mekanik nedensellik” anlayışını yansıtır. Buna göre her olgunun tek bir nedeni vardır, neden-sonuç ilişkileri oldukça basittir. Komplo teorisyenleri için sosyal ve siyasal olaylar da böyledir. Karmaşık koşulların bazen rastlantısal olarak bir araya gelmesiyle insanlık tarihinde önemli sonuçlar doğma olasılığı ise onlara göre kesinlikle mümkün değildir.
KOMPLO TEORİLERİ VE PSİKOLOJİ
İnsan psikolojisi rastlantıların gerçeklik üzerindeki etkisini doğal olarak rasyonelleştirmeye çalışır. Komplo teorilerine inanmamız da bir anlamda buradan kaynaklanır. Başımıza gelen olayları bir anlatı şeklinde değerlendirmek, kurgusal söylemi koşulları ve kanıtları hiç dikkate almadan olduğu gibi benimsemek hemen herkeste görülen bir eğilimdir. Bunun en iyi örneği algıları, kavrayışları ve aidiyet anlayışları çok farklı olan 800-900 yıl önceki atalarımızı bugünün insanları gibi konuşturan TV dizilerine kimsenin itiraz etmemesidir. Böyle bir toplum elbette komplo teorilerine de inanacaktır.
Öte yandan, sosyal psikoloji araştırmaları komplo söylemlerini en kolay kabul eden kişilerin, fırsat verildiğinde komplolarda yer almaya istekli olduklarını itiraf ettiklerini göstermiştir. Komploculuk ve komplo iştahı arasındaki ilişki, Freud’ün “yansıtma” kavramı etrafında incelenebilir. Buna göre insanlar kendilerinde bulunan ancak olumsuz algıladıkları için bastırdıkları belirli heves veya arzuları bazen diğer bireylere atfederler.
Oysa komploda dünyanın gelmiş geçmiş en büyük uzmanı sayılması gereken Machiavelli, “Komplolar Üzerine” adlı konuşmasında, bir komplonun başarı oranının karmaşıklığıyla orantılı olarak ciddi ölçüde azaldığını söyler ki bu oran en küçük komploda bile düşüktür. Büyük üstat, üç ya da dörtten fazla işbirlikçinin dâhil olduğu bir komploda başarı şansının neredeyse sıfıra indiğini belirtmiştir. Çünkü içlerinden biri mutlaka bir tedbirsizlik, bir hata ya da hainlik yapacak ve komployu her zaman tehlikeye atabilecektir.
Bu açıdan bakıldığında, gerçeklik ile komplo teorisyenlerinin dünyayı görme biçimleri arasında açık bir çelişki vardır. Komplocuların düşüncelerindeki temel değişmezlerden biri olan komploların tarihteki en önemli itici güç sayılması anlayışı tamamıyla yanlıştır. Savundukları tezlerin lehine olan olguları değerlendirip aksi olanları unutturmaya çalışmaları da işin cabasıdır.
LİBERALİZM VE KOMPLO........© OdaTV
visit website