Avrupa'da radikal sağ dönemi başlıyor
Politico’nun seçim anketleri olsun Europe Elects’de yayınlanan bilgiler olsun Avrupa’da radikal sağın hızlı bir yükselişine işaret ediyor. Esasen gün geçmiyor ki dünya medyasında bu doğrultuda bilgiler yer almasın.
Almanya’da AfD şimdiden en çok oy alan parti konumunda, Şubat ayındaki genel seçimlerde ,80 olan oyunu 6 ay içinde %’lerin üstüne çıkarmış durumda. Yani artık her dört Almandan biri AfD’li.
Birleşik Krallık ile ilgili seçim anketleri daha da ilginç. Nigel Farage’nin Reform Partisi 1’i geçerken iktidardaki İşçi Partisi ancak ’ye ulaşabiliyor, öteki tarihsel parti Muhafazakarlar ise ’da. Bu rakamlara göre Birleşik Krallıkta neredeyse her 3 kişiden biri radikal sağcı.
Fransa’daki durum zaten biliniyor. Yeni adı Ulusal Birlik olan Marine Le Pen’in Ulusal Cephe’si çok uzun bir zamandan beri Fransa’nın en çok oy olan partisi. Fransız derin devleti bu partinin yükselişini çeşitli yöntemlerle, seçim sistemi değişiklikleriyle ya da ittifaklar oluşturarak engellemeye çalıştı. Ancak her seferinde radikal sağ partinin oyları daha da arttı.
İtalya’dan söz etmeye ise gerek yok. Başbakan Giorgia Meloni radikal sağa yakın bir lider ve zaten onunla koalisyon halinde iktidara gelmiş durumda. Avrupa’nın 4 büyükleri bu haldeyken diğerleri de üç aşağı beş yukarı benzer durumdalar. İspanya’da sosyalist Pedro Sanchez ayrılıkçı Katalanların desteğiyle şimdilik idare etse de ilk seçimde yerini sağ ve radikal sağ ittifakına devredeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Peki, bu durum geçici mi? Radikal sağdaki bu yükseliş sadece son yıllarda ekonomik sığınmacılara kapıların fazlasıyla açılmış olmasından dolayı mı? Avrupa’ya ve Avrupa’nın kadın-erkek eşitliği ilkelerine uyum sağlayamayan İslamcı göçmenlere ve cihatçı teröre duyulan tepkinin bir sonucu mu?
AVRUPA’DA AMERİKAN RÜZGARI
Bu saptamalar doğru ancak yetersiz, Avrupa’da radikal sağın yükselişinde göç konusu dışında bir yığın ekonomik, sosyal ve kültürel nedenler bulunmakta. Bir anlamda içinde yaşadığımız dönemin yeni trendi bu. Liberal küreselcilik ve serbest ticaret dönemi kapanırken yeni dönemin üst yapısı da woke düşüncesini, iptal kültürünü, nihilist liberteryen aşırılıkları terk ediyor, kendine has siyasal değerler oluşturuyor.
Ancak bu çerçevede en dikkat çekici olgu Avrupa’daki politik eğilimlerin ABD’deki gelişmelerden doğrudan etkilenmesi. Avrupa’daki radikal sağ, Trump ve onun MAGA (Amerika’yı yeniden harika yap) akımıyla oldukça önemli paralelliklere sahip. Esasen Trump 2016’da ilk kez Başkanlık koltuğuna oturmadan önce de Amerikan sağının Avrupa’daki kardeş örgütleri üzerinde önemli etkileri vardı ama bu kez ilişkiler daha da sıkı.
Bu çerçevede ABD Başkan Yardımcısı Vance’ın 14 Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşmanın Avrupa radikal sağı için bir dönüm noktası olduğu söylenebilir. Sağ ve sol liberallerin radikal sağa karşı izledikleri tecrit ve linç etme politikalarını, radikal sağa karşı güvenlik kordonu oluşturarak onu susturma çabalarını eleştiren Vance’ın uzun söylevi tarihsel bir değişime işaret ediyordu. ABD Başkan Yardımcısı, Avrupa devletlerinden “politik sınırlarını” genişletmelerini ve radikal sağı düşünce özgürlüğü çerçevesinde kabul etmelerini istiyordu.
Vance, Konferansta Avrupa Birliği’ne sert eleştirilerde bulundu ve onu Romanya’da yaptığı gibi meşru seçimleri iptal ettirmekle ve düşünce özgürlüğünü kısıtlamakla suçladı. Vance’ın söylemi adeta Avrupa radikal sağının seçim propagandasına benziyordu o kadar ki Avrupa Birliği kurumlarını bürokrasi ve keyfi kararlar açısından eleştirirken onların Brüksel’e yıllardır yönelttikleri suçlamaları tekrarlıyordu.
ABD 80 YILDIR AVRUPA İÇİN BİR PUSULA
Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’deki tüm gelişmelerin zaman içinde Avrupa’ya da sıçradığı izlendi. ABD’de başlayan tüketim toplumu az gecikmeyle de olsa hemen eski kıtaya yayıldı. Bu sistemin üst yapısını oluşturan Hollywood kültürü, narsisizm, gösteri toplumu ABD’den Avrupa’ya aynen taşındı.
Avrupa’da ABD’den etkilenme hem sağ hem de sol için oldu. ABD’deki hippy hareketinin ve Vietnam savaşı karşıtı gösterilerin Fransa, Almanya hatta Türkiye’ye kadar uzanan 1968 gençlik eylemleri üzerindeki etkisi çok açıktır.
ABD’nin savaş sonrası Avrupa’yı nasıl düzenlediğini biliyoruz. Bu süper gücün Avrupa’daki eski Nazi istihbarat ajanlarını antikomünist faaliyetlerde kullandığını, Almanya’yı nasıl yeniden kurduğunu, İtalya’da mafyayla yaptığı işbirliğini, genel olarak merkez sağ partileri öne çıkardığını, çeşitli sol karşıtı kampanyalarını sayısız belge ve araştırma ile öğrendik. Bir bakıma ABD ve NATO üyeleri arasındaki ilişki büyük ağabey Sovyetler ile Varşova........
© OdaTV
