ABD artık dünya lideri değil
Dünya düzeni değişip küreselleşme sona ererken Joe Biden’ın kasıtlı olarak canlandırmaya çalıştığı yeni “soğuk savaş görünümü” anlamını yitiriyor. Ancak 70-80 yıl süren bir dönemin alışkanlıklarını birden değiştirmek kolay olmadığı için birçokları bu sarsıntıyı göremiyor. Gelişmelere eski saflaşmaların penceresinden bakıyorlar.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın bir bölümü o dönem Sosyalist Kamp denilen ülkelerin eline geçti. Bu kampın karşısında ise ABD ve NATO’nun başını çektiği ülkeler vardı. Bu iki blok arasında on yıllar boyunca süren şiddetli çekişmeye “Soğuk Savaş” deniliyordu. Sovyetler Birliği’nin parçalandığı 1992 yılı bu dönemin sonu sayılabilir. Ancak o tarihte kamplardan biri dağılıp diğeri ayakta kalmıştı. Böylece adına küreselleşme denilen bir süreç başlamış, tek kutuplu ve liderliğini ABD‘nin yaptığı bir sistem ortaya çıkmıştı. Trump’ın seçim zaferiyle işte bu dönemin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Çünkü bu kez Batı kampı da dağılıyor.
DÜŞMAN ARAYIŞI
Soğuk Savaş’ın en önemli özelliklerinden biri kamplaşmaydı. İki tarafın lider ülkeleri müttefiklerini yanlarında tutmak için blokları canlı tutacak politikalar izlediler. Sovyetler Birliği’nin 1992’de yıkılmasından sonra ayakta kalan ABD liderliğindeki kamp işte bu kendine bir “düşman tayin etme” mantığından bir türlü çıkamadığı için oldukça bocaladı. Kampı ayakta tutacak düşmanın kim olduğu sorusu uzun süre cevapsız kaldı.
90’ların ilk yıllarında NATO’nun yeni misyonu tartışıldı. Rusya’nın dağılması onun da sonu demekti ama öyle olmadı.1994 yılından itibaren NATO’yla “Barış için Ortaklık” anlaşması imzalayan Rusya’nın NATO ile iyi ilişkileri 2014 yılında Kırım’ın ilhakına kadar sürdü. Yine de Rusya 2022’ye kadar NATO’nun asıl tehdidi sayılmamıştı. ABD bu dönemde dünya liderliğini sürdürmek ve kendi kampını ayakta tutmak için başka gerekçeler kullandı.
ABD’DE LİDERLİK SORGULANIYOR
80’li yıllarda Reagan-Thatcher ikilisinin başlattığı neoliberal ideoloji ABD’ye adeta ilahi bir misyon yüklemişti. Reagan “ABD, tepenin üzerindeki ışık saçan bir kent gibidir” diyordu. Dünyaya demokrasi ve refah götürecekti. Sosyalist kampın yıkılması sonrasında ABD müttefikleriyle birlikte bu söylem etrafında bir küresel liderlik statüsü oluşturdu. Bu önderlik altında Batı sermayesi, teknolojisi ve ürünleri dünyaya yayıldı. Serbest ticaret ilkesi kutsal bir emir gibi ön plana çıktı.
Ancak küreselleşme sanılanın aksine ABD’nin otoriter saydığı ülkelere yaradı. Kapitalizmin kendiliğinden demokrasi getireceği fikrinin aksi kanıtlandı. Kapitalizmin eşitsizlikleri daha da arttırması ve özgürleşmeye daha fazla ket vurmasıyla birlikte totaliter rejimlere daha çok uyum sağladığı ortaya çıktı. Çin, zenginleşerek ABD’nin karşısında ciddi bir rakip oldu. Bir yandan göçmen istilası, bir yandan ülkeden sermayenin kaçması nedeniyle fabrikaların kapatılması Amerika’da dev sosyal sorunlara yol açtı ve ABD’nin dünya liderliği fikri kendi ülkesinde sorgulanmaya başlandı.
İlginçtir, Rusya’nın sosyalist kampa ve Sovyetlere önderliği nasıl Yeltsin gibi hor görülen, sarhoş olarak anılan sıra dışı bir lider tarafından sona erdirildiyse ABD’nin liderliği de Trump gibi yerleşik düzenin beğenmediği biri tarafından reddedildi. Amerikan liderliğinin en çok ABD’ye zarar verdiğini söyleyen Trump’ın “Amerika’yı yeniden büyütelim” sloganıyla 2016’da iktidara gelmesi bir kaza sanıldı. Ancak şimdi çok daha güçlü, daha radikal bir şekilde ve hem yürütme hem yasama organında kazanarak yeniden işbaşına........
© OdaTV
visit website