Taş, Kurşun ve Hafıza: Filistin’de Bastırılan Sesler
Bazı coğrafyalar, haritalarda hep aynı yerde durur ama zaman içinde başka başka anlamlara gelir. Filistin işte o yerlerden biridir: bir halkın toprağını kaybettiği, sesini yitirdiği ama onurunu terk etmediği yer. Burada tarih, tarihin kendisine rağmen yazılmaya çalışılır. Çünkü Filistin’de bastırılan sadece insanlar değildir; bastırılan, hakikatin bizzat kendisidir.
Bu coğrafyada, taş sadece bir kaya parçası değildir; çocuksuz bir annenin mezar başında tuttuğu dua, gözaltına alınmadan önce son kez savrulmuş bir öfke, duvarsız bir evin savunmasıdır. Kurşun ise, çoğu zaman adı bile bilinmeyen bir çocuğun bedeninde suskunlaşır. Ve her bastırılan çığlık, dünyanın başka bir köşesindeki sessizliğe dönüşür.
Ama bu sessizlik, yalnızca bir halkın maruz kaldığı bir kader değil; aynı zamanda dünyanın ortak suçudur. Yüz yıllık işgalin, mülteci kamplarının, yıkılan evlerin ve sansürlenen görüntülerin ortasında inşa edilen sessizlik, uluslararası düzenin bilinçli bir suskunluğudur. Ve bu suskunluk, her gün yeniden üretilir: diplomatik dengelerle, medya montajlarıyla, korkuya dayalı denge siyasetleriyle.
Oysa bu sessizlik her zaman paylaşılamadı. Bazı insanlar bu sessizliği taşımadı; kırmak için yola çıktı. İşte bu yüzden, Filistin yalnızca bir coğrafya değil; vicdanı olan herkes için bir çağrıydı. Yaser Arafat, yalnızca bir lider değil, dünya halklarını bir direnişin parçası olmaya davet eden bir simgeydi. Filistin, Üçüncü Dünya devrimlerinin ortak vicdanıdır. O yüzden 1960’lardan........
© Nokta Haber Yorum
