menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ulus Devletlerin Tarihsel Süreçte Dönüşümü ve Küreselleşmenin Etkisi

8 10
25.10.2024

Ulus devletlerin tarihsel süreç içindeki dönüşümü, özellikle küreselleşmenin etkisi altında yeniden şekillenen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulus devletin yükselişi, modernitenin ve kapitalist ekonominin gelişimi ile doğrudan ilişkilidir. Ancak, küreselleşme ile birlikte bu yapıların otoriteleri ve işlevleri sorgulanmakta ve dönüşmektedir. Bu bağlamda, ulus devletlerin hem tarihsel gelişim süreçlerine hem de küreselleşmenin getirdiği sosyal, ekonomik ve kültürel etkilerine kapsamlı bir şekilde odaklanmak, bugünün dünyasını daha iyi anlamamıza olanak tanımaktadır.

Ulus devletler, 18. yüzyılın sonlarından itibaren, özellikle Fransız Devrimi’nin ardından, egemen birer yapı olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Feodal düzenin çökmesi ve sanayi devriminin etkisiyle merkezi yönetimler güç kazanmış, bu süreçte vatandaşlık kavramı, ulusal kimlik inşası ve eşitlik gibi kavramlar gelişmiştir. Fransız Devrimi, monarşik sistemlerin ve feodal lordlukların çözülmesine yol açarken, ulus devletlerin toplumlar üzerindeki otoritelerini pekiştirmiştir.

Benedict Anderson, ulus devletlerin ortaya çıkışını “hayali cemaatler” kavramı ile açıklamıştır. Anderson’a göre, geniş kitlelerin ortak bir kimlik etrafında bir araya gelmesi, bu toplulukların büyük ölçüde “hayali” olmalarıyla bağlantılıdır, çünkü bu insanlar birbirlerini hiç tanımazlar, ancak aynı ulusal kimlik altında birleşirler. Bu birlikteliği mümkün kılan en önemli faktörlerden biri, matbaanın yaygınlaşması ve ulusal dillerin gelişmesidir. Anderson, modern ulus devletlerin dil birliği ve ortak tarih anlatıları üzerinden inşa edildiğini belirtir (Anderson, 1983).

Benzer bir şekilde, Eric Hobsbawm da ulus devletlerin ortaya çıkışını sanayi devrimiyle ilişkilendirir. Ona göre, modern ulus devletler, merkezi otoritenin güçlendiği, ekonomik yapının ulusal çıkarlar doğrultusunda şekillendirildiği ve toplumsal sınıfların yeniden yapılandırıldığı bir dönemin ürünüdür (Hobsbawm, 1990). Hobsbawm’ın bu analizine göre, ulus devletler, ekonomik büyüme ve ulusal birlik projeleri etrafında kendilerini meşrulaştırmışlardır.

Küreselleşme süreci, ulus devletlerin egemenliğini ve bağımsızlıklarını sınırlandıran önemli bir dinamik olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren küresel ticaretin hızlanması, sermaye akışlarının serbestleşmesi ve uluslararası örgütlerin........

© Nokta Haber Yorum


Get it on Google Play