menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’de Devletin Ontolojik Sınırları, Sessizlikleri ve Direnç Odakları

16 15
02.08.2025

Siyaset, yüzeyde bir erk, yönetişim ve kurumlar bütünü olarak belirse de, derinlikte bir varlık sorunu, daha doğrusu “varlık-oluş”un belirleniş biçimi olarak işler. Her toplumun siyasal yapısı, yalnızca yasalarla, anayasayla ya da gündelik siyasa diliyle biçimlenmez. Siyasal olanın zemininde, neyin gerçek, neyin olanaklı, neyin kuramsal ve neyin yok sayılabilir olduğuna ilişkin varlık düşünceleri vardır. Bu, siyasalın özsel (ontolojik) dokusudur. Türkiye özelinde bu doku, yalnızca iktidar değişimleriyle değil, varlığa ilişkin önkabullerle, dışlamalarla, yok saymalarla ve bunların direniş biçimleriyle kurulur.

Bu yazı, Türkiye’de siyasal olanın ontolojik sınırlarını, onun dışlama düzeneklerini, boşluklarını ve sessizleştirdiği varlık kipliklerini görünür kılmayı amaçlıyor. Aynı zamanda var olanın zorunlu olmadığını, başka türlü bir siyasal-etik varoluşun olanaklılığını da aralıyor.

Devlet, Türkiye’de yalnızca bir yönetim aygıtı değil; yaşamın her alanına sinmiş, simgesel olduğu kadar maddesel de olan bir varlık biçimidir. Bu varlık, gündelik yaşamın en sıradan anlarında dahi hissedilir. Okul kitaplarının söylemiyle, televizyon haberlerinin seçkisiyle, mahkeme kararlarının gerekçesiyle, askerî törenlerin seremonisiyle ya da gecekondu yıkımlarının gerekçelendirme tarzıyla kendini yeniden üretir. Devlet burada yalnızca yasa koyan değil; “ne”nin var olup “ne”nin dışarda kalacağına karar veren kurucu bir kudrettir.

Ancak bu kudret yalnızca açık şiddetle değil, daha çok “kurucu yokluk” dediğimiz bir biçimle işler. Yani devlet, kendini süreklileştirmek için hep bir öteki yaratır: Kürt, Alevi, kadın, emekçi, göçmen, muhalif… Bu öteki yalnızca siyasal bir tehdit değil, varlıksal bir tehdit olarak kurgulanır. Dolayısıyla dışlama yalnızca hukuki ya da idari değil; varlıkla yokluk arasındaki çizgiyi belirleyen özsel bir edimdir.

Türkiye’de ulus kavramı, çağdaş yurttaşlık düşüncesinden çok, tarihsel belleğin ve kültürel saflığın üzerine kurulu bir birlik tasarımıdır. Bu tasarım, bir yandan........

© Nokta Haber Yorum