Demokratik Toplum, Devlet ve Tarih: Öcalan’ın Tezlerine Marksist Bir Eleştirel Yaklaşım
Tarih sahnesi, her çağda kendi karanlığını çoğaltan bir düzenle, o karanlığı yaran bir arayışın çatışma alanıdır. İnsanlık, binlerce yıldır hükmetme ile özgürleşme arasındaki bu bitmeyen gerilimin içinde akıp gider; devletin soğuk taşında biriken iktidar tortusu ile aşağıdan yükselen eşitlik talebi, birbirine çarparak tarihsel devinimi yaratır. Kapitalist modernitenin çelik döşeli düzeni, bu devinimi kendi lehine bükmeye çalışırken; halkların talihine yazılan kader de çoğu kez egemenlerin kaleminden okunur. Marx’ın “insanlığın özünü oluşturan toplumsal güçler, kendi zincirlerini kırmaksızın özgürleşemez” dediği yerde, yüzyılımız yeni bir soruyla karşı karşıyadır: Özgürleşme, devletin tahakküm biçimlerini aşmadan mümkün müdür, yoksa toplumsal kurtuluşun bütün yolları yine devletin dar koridorlarına mı sıkışacaktır?
Devletin tarih sahnesine çıkışından bu yana, iktidarın görünürlüğü kadar gizlenen tarafı da hep aynı kaldı: Toplumsal güçlerin içsel çelişkileri, üretim biçimlerinin dönüşümü ve sınıflar arasındaki mücadele, devlet dediğimiz yapının yalnızca kabuğunu değil, varlık sebebini de tayin etti. Modern dünyada devletin kutsal bir güç, toplumun üzerinde konumlanmış bir kader mühendisliği olduğu yönündeki kurucu yanılsama ise, Marx’ın kavramsallaştırdığı biçimiyle, egemen sınıfın maddi çıkarlarının siyasal biçimidir. Abdullah Öcalan’ın “demokratik toplum”, “komünal tarih”, “devlet dışı sosyalizm” ve “ulus-devlet eleştirisi” etrafında şekillenen tezleri, tam da bu noktada hem Marksizm ile kesişen hem de ondan belirgin biçimde ayrışan bir düşünsel çerçeve sunmaktadır.
Öcalan’ın Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’na gönderdiği değerlendirme, tarihsel materyalizmin kapsamını genişletme iddiasını taşır; fakat bu genişletme, çoğu yerde Marx’ın yönteminin gerilimini ve keskinliğini yumuşatırken, başka noktalarda onu tarihdışı antropolojik bir alanın içine çeker. Dolayısıyla mesele, yalnızca teorik bir ayrışma değil; Marksist yöntemin tarih, sınıf, devlet ve devrim üzerine kurduğu bütünlüğe yöneltilmiş kapsamlı bir eleştirinin değerlendirilmesidir.
Abdullah Öcalan’ın konferansa gönderdiği mesaj, yalnızca teorik bir müdahale iddiası değil; aynı zamanda devletle yürütülen müzakere sürecini tarihsel bir zorunluluk, teorik bir kopuş ve alternatif bir sosyalist paradigma olarak sunma çabasıdır. Öcalan, PKK’nin 52 yıllık mücadelesinin ulusal onur sorununu “tamamladığını” iddia ederken, örgütün tarihsel rolünü bir tür kapanışla tanımlar ve bu kapanışı yeni bir teorik açılım adına kullanır. Bu politik hamlenin teorik bağlamı, mesajın bütününe yayılan bir “Marksizmi aşma” söylemi üzerinden inşa edilmiştir.
Bu noktada dikkat çekici olan, Öcalan’ın Marksizmi tarihsel bağlamından kopuk, seçmeci ve çoğu zaman anakronik bir okuma üzerinden yeniden inşa etmesidir. Marx’ın devlet kuramı, sınıf mücadelesi anlayışı, tarihsel materyalizmin yöntemi ve kapitalizmin kökenlerine dair saptamaları Öcalan tarafından sistematik bir bütünlük içinde değil, parçalı alıntılar ve güncel politik hedeflere uyarlanmış bir soyutlama düzlemi içinde yeniden yorumlanmaktadır. Böylece Marx’ın teorik çerçevesi, PKK’nin güncel stratejisini açıklamak için araçsallaştırılır; ancak bu araçsallaştırma Marx’ın temel........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein