menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Proje Okulları/2

6 0
21.04.2025
Hal böyleyken…

Bu tepkiler, eğitim sistemindeki karar alma süreçlerinin şeffaflıktan uzak olduğunu ve gençlerin sesinin duyulmadığını hissettirdiğini gösteriyor.

Nitekim…

Öğretmen atamalarındaki liyakat tartışmaları ve müfredat değişiklikleri, eğer gençlerde bu kadar güçlü bir tepkiye yol açıyorsa, iletişimde ciddi bir kopukluk var demektir.

Demem o ki:

Bakan Yusuf Tekin'in bu protestoları "manipülasyon" olarak nitelendirmesi, tansiyonu düşürmek yerine daha da artırabilir, çünkü bu söylem gençleri ciddiye almamak gibi algılanıyor.

Eğitim, bir toplumun geleceği için en hassas alan.

Eğer öğrenciler, öğretmenlerinin haksız yere görevden alındığını düşünüyor ve ders içeriklerinin kendi değerleriyle uyumsuz olduğunu hissediyorsa, bu, sistemin meşruiyetine gölge düşürür.

Ancak, tepkilerin bu kadar sert olması, aynı zamanda kutuplaşmanın da bir sonucu olabilir; herkes kendi "doğru"sunda ısrarcı.

Bu kapsamda cevap'ını arayan soru şu:

Nasıl düzeltilebilir?!

Elcevap:

1. Şeffaf ve Katılımcı Süreçler:

Öğretmen atamaları ve müfredat değişiklikleri gibi kararlar alınırken, öğrenciler, öğretmenler ve veliler sürece dahil edilmeli.

Örneğin, müfredat taslakları kamuoyuna açılarak geri bildirim toplanabilir.

Bu, güven inşa eder.

2. Liyakat Esaslı Atamalar:

Öğretmen görevden alımları veya atamaları, açık kriterlere dayanmalı ve gerekçeler kamuoyuyla paylaşılmalı.

"Muhalif" öğretmenlerin hedef alındığı algısı, eğer doğruysa, derhal düzeltilmeli; değilse, bu algıyı çürütecek somut adımlar atılmalı.

3. Diyalog Kanalları:

Bakanlık, öğrencilerle doğrudan iletişim kurmalı.

Yusuf Tekin'in meydanlarda gençleri dinlemesi, sadece bir sembolik jest bile olsa, gerginliği azaltabilir.

Öğrenci temsilcileriyle düzenli toplantılar yapılabilir.

4. Müfredatın Tarafsızlığı:

Ders kitaplarının içeriği, ideolojik tartışmalardan arındırılmalı.

Eğitim, belirli bir görüşü dayatmak yerine eleştirel düşünceyi teşvik etmeli.

Bağımsız bir denetim kurulu, müfredatın tarafsızlığını değerlendirebilir.

5. Gençlerin Sesine Kulak Vermek:

Öğrencilerin protestoları, sadece "siyasi manipülasyon" olarak etiketlenip geçiştirilmemeli.

Onların kaygıları ciddiye alınmalı, çünkü bu gençler yarının seçmenleri ve karar vericileri.

Hasılı:

Bu durum, eğitim sisteminin gençlerin güvenini yeniden kazanması için bir fırsat olabilir.

Ama bunun için samimi bir diyalog, şeffaflık ve liyakate dayalı adımlar şart.

Aksi halde, bu öfke sadece büyür ve kutuplaşma derinleşir.

Nüans?!

Atatürk'ün "Gençliğe Hitabe"si, bir "duvar süsü" değil, "Erken Uyarı Sistemi"dir!

https://x.com/Cesuryorum/status/1912044505773101206

Hükümet tarafında ise proje okulları, eğitimde "nitelikli" okulları ayrıştırarak elit bir tabaka oluşturma ve bu okulları belirli bir vizyona göre şekillendirme aracı olarak görülebilir.

2014’ten beri bu okulların sayısı artıyor (2 binden fazla okul, 79 bin öğretmen) ve atama yetkisi doğrudan Bakanlık’ta.

Bu, merkezi kontrolü güçlendiriyor ama aynı zamanda liyakat tartışmalarını da körüklüyor.

Bakanlığın "proje okullarını azaltmaya çalıştığı" yönündeki açıklaması ise sahada yaşanan gerilimle pek örtüşmüyor.

https://bianet.org/haber/proje-okulu-atamalarina-tepki-degerlendirmeler-ne-seffaf-ne-objektif-306373

Soru:

Asıl mesele ne?!

Bence asıl mesele, eğitim sisteminde güven ve liyakat eksikliği.

Proje okulları, teoride yenilikçi ve nitelikli eğitimi hedeflese de, uygulama şekli bu hedefi gölgeliyor.

Atama süreçlerinde nesnel kriterlerin (kıdem, hizmet puanı, akademik yeterlilik) yerine öznel kararların öne çıktığı algısı, sistemi adaletsiz kılıyor.

Öğretmenler "sürgün" edildiğini hissediyor, öğrenciler sevdiği hocalarından kopuyor, veliler ise çocuklarının eğitim kalitesinden endişe ediyor.

Bu, sadece bir atama meselesi değil; eğitimde eşitlik, şeffaflık ve ortak değerler üzerine kurulu bir sistem talebi.

Bakanlığın yapmaya çalıştığı, belki de eğitimi daha merkezi bir şekilde yöneterek kendi önceliklerine göre yeniden yapılandırmak.

Ama bu süreçte iletişim kopukluğu, şüpheler ve tepkiler, iyi niyetli bile olsa bu politikaları sorgulanır hale getiriyor.

Çözüm, atama kriterlerini şeffaf bir şekilde ortaya koyup, öğretmenleri ve sendikaları sürece dahil etmekten geçiyor.

Aksi takdirde, bu protestolar sadece bir başlangıç olabilir.

Fikrim net: Proje okulları meselesi, eğitimde adalet ve güven sorununu çıplak bir şekilde ortaya koyuyor.

İyi niyetle bile başlasa, uygulama biçimi ciddi bir hayal kırıklığı yaratıyor.

Öğretmenlerin yerlerinden edilmesi, öğrencilerin sevdiği hocalardan kopması ve velilerin endişesi, sistemin ruhunu zedeliyor.

Eğitim, bu kadar şüphe ve gerilimle ilerleyemez.

Özellikle takıldığım nokta, "atama süreçlerindeki şeffaflık eksikliği".

Bakanlık, "süre doldu, takvim işliyor" diyor ama hangi öğretmenin neden norm fazlası olduğu, hangi kriterle kimin seçildiği belirsiz.

Liyakat, deneyim, hizmet puanı gibi objektif ölçütler yerine "keyfiyet" algısı hakim.

Bu, sadece öğretmenleri değil, öğrencileri ve eğitimi de cezalandırıyor.

Şeffaf bir sistem olsa, bu kadar tepki olmazdı.

Türkiye'deki proje okullarıyla........

© ngazete