'Bir idam mahkumun darağacında affedilişi'
Kadıköy'ün stresli geceleri meşhurdur. Tribünlerin nefesi sahaya bir sis perdesi gibi iner, çimler buğulanır, meşale dumanlarıyla havada çığırından çıkmış bir tiyatro perdesi açılır.
Kadıköy'de gol atan, bu tiyatronun baş aktörü olur. Ve bu gece, Ali Sowe'un perdesi açıldı. Öyle ki, santra noktasında Ali Sowe’un yeni saç stilini görünce eşime hafif bir latife yapmıştım: “Bu saçlarla Kadıköy’de gol atmama şansı yok.”
Benimkisi belki ince bir tebessümle süslenmiş bir espriydi ama Sowe’un şakası olmadığını anlamamız için tam 13 dakika yetti. Fenerbahçe savunmasının henüz ısınmamış ayakları, yeni transferlerin birbirini tanımayan bakışları ve rakibin “misafiriz ama ev sahibi gibi oynarız” tavrı birleşince, tabelada Sowe’un iki okkalı imzası belirdi.
♦♦♦♦♦
İlk golü kimileri ‘ekstra bir vuruş’ diye yorumlar, ikinci golde ise ‘top savunmaya çarpıp girdi’ derler. Ben buna, iki birbirini tanımayan yabancının Kadıköy sokaklarında kaybolmasına benzer bir savruluş derim. Diego Carlos ve Skriniar, bırakın Kadıköy'ü, daha birbirlerinin nefes ritmine bile alışmadan kendilerini Sowe’un ayak bileği hizasında buldular.
Diego Carlos ve Skriniar, isimleri ağır, kariyerleri çelikten birer kule gibi görünse de, Rizespor’un rüzgarı bu kuleleri daha inşa edilmeden savurdu. İlk golde Sowe’un ceza yayı üzerinde topu kontrol edişini seyre dalan Carlos, adeta bir ressamın tablosunu inceler gibiydi.
Oysa o anda Diego Carlos’un tek bir görevi vardı: Sahadaki en güzel tabloyu yok etmek! Ama olmadı… İkinci golde ise Akintola’nın uzun topunda Skriniar ve Oğuz Aydın öne........
© Nefes
