KKTC seçimlerine giderken: Sessizliğin sandığı mı?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, ekonomik krizin gölgesinde, diplomatik yalnızlığın ortasında, toplumsal gerilimin kıyısında yeni bir cumhurbaşkanı seçmeye hazırlanıyor. Ancak bu kez sandıktan umut değil, sessizlik çıkabilir
YUSUF KANLI
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanırken, bu sürecin teknik olarak bir sandık meselesi olmanın çok ötesinde anlamlar taşıdığı açıkça görülmektedir. Seçim takvimi işlerken, halk sandığa sadece bir isim belirlemek için değil, aynı zamanda bir hayal kırıklığını, bir yön arayışını ve derinleşen bir yalnızlığı yansıtarak gidecektir.
Son yıllarda hem içerdeki yönetim pratiği hem de dış dünyadaki diplomatik gelişmeler, KKTC’nin geleceğini belirsizliklerle örmüştür. Diplomatik izolasyonun derinleştiği, ekonomik krizlerin ağırlaştığı ve toplumun siyasal iradesinin sorgulandığı bir dönemde gerçekleşecek bu seçim, bir anlamda statükoyu onaylama ya da reddetme eşiği olarak okunabilir.
Ancak tam da bu noktada asıl sorun ortaya çıkmaktadır: Kıbrıslı Türkler artık mevcut statükoya ne umut bağlayabilmekte ne de onu değiştirecek güce sahip olduklarına inanmaktadır. Seçim, değişimin değil, belki de çaresizliğin kurumsallaşacağı yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
KKTC ekonomisi, Türkiye’ye sıkı sıkıya bağlıdır. Bu yapısal bağımlılık, yalnızca mali yardımlar veya döviz desteği ile sınırlı değildir. Türkiye’deki ekonomik krizlerin, özellikle enflasyonun, adaya doğrudan ithal edilmesiyle KKTC halkı neredeyse iki kat mağduriyet yaşamaktadır.
2023 sonundan itibaren döviz kurlarındaki tırmanış, asgari ücretle geçinmeye çalışanlar için tam anlamıyla bir hayatta kalma mücadelesine dönüşmüştür. Marketlerde raf fiyatları haftalık değil, günlük değişmekte; elektrik, su ve akaryakıt gibi temel giderler dar gelirli haneler için lüks kalemlerine dönüşmektedir. Esnaf kepenk kapatmakta, kamu çalışanları reel gelir kaybı yaşamakta, özel sektör ise ya küçülmekte ya da kayıt dışına itilerek ayakta kalmaya çalışmaktadır.
Öte yandan, Türkiye’den gönderilen mali yardımların çoğu, yatırım yerine kamu açıklarını kapatmaya yönlendirilmekte, bu da üretim ekonomisi yaratacak hamleleri engellemektedir. KKTC’nin ekonomik yapısı, yüksek ithalat bağımlılığı ve dövizle hesaplanan borçlar nedeniyle, kendi kaderini tayin etme gücünü çoktan yitirmiştir. Gençler iş umudunu başka ülkelerde, özellikle İngiltere ve Avrupa’da aramakta; beyin göçü adeta kalıcı bir toplumsal eğilime dönüşmektedir.
Bu bağlamda cumhurbaşkanlığı seçimi, sadece siyasi değil, aynı zamanda toplumsal bir travmanın sandığa yansıması olacak gibi durmaktadır.
KKTC’nin en yakıcı sorunlarından biri olan uluslararası tanınma meselesi, son yıllarda yeni bir evreye girmiştir. Artık mesele sadece tanınmamakla sınırlı değildir. Tanınmama halinin içselleştirilmiş ve kabullenilmiş olması, geleceğe dair umudu daha da törpülemektedir.
Türk Devletleri Teşkilatı üyesi bazı ülkelerin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile doğrudan diplomatik temaslar kurması, diplomatik yalnızlığın ne kadar derinleştiğini açıkça göstermektedir. KKTC’nin dış politikadaki görünmezliği, yalnızca Rum lobilerinin başarısı ya da Batı’nın çifte standartlarıyla açıklanamaz. Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin........
© Muhalif
