Ucuz ölümler ülkesi, Ümit Özdağ’ın tutuklanması, Uğur Mumcu, teğmenler ve Hrant Dink
Daha adil bir dünya için attığımız sessiz çığlıklardan birinin sabahında gözümüzü, Bolu, Kartalkaya’daki korkunç otel yangınına açıyoruz. Bir gecede, bembeyaz bir karanlıkta, tek bir otelin içinde yitip giden, (içinde mali hukuk ve vergi alanındaki uzmanlığıyla tanınan, akademik ve yazın hayatında önemli bir yere sahip olan, Sözcü Gazetesi yazarı Nedim Türkmen’in de eşi ve iki çocuğuyla birlikte olduğu) (şimdilik) 79 can…
Her birine Allah’tan rahmet, geride kalan acılı yüreklere de sabırlar diliyoruz.
Sabır dilemek hakaret gibi olsa da…
Çünkü adaletin olmadığı yerde sabır dilemek, acının sahiplerine küfretmek gibi…
Çünkü trajik otel yangını, tüm eksiklikleri ve ihmalleriyle ortaya çıksa dahi, sorumluluk alacak birini bulmak mümkün olmayacaktır…
Otelin yamaca sıfır konumu ve yapısal özellikleri, olası bir yangında müdahalenin ne kadar zor, hatta imkansız olduğunu bas bas bağırıyor olmasına rağmen ilk inşaası sırasında buraya imar izni verenler, böylesine büyük bir binanın büyük kısmının ahşap olmasına müsaade edenler, güvenlik önlemlerini denetlemeyenler ve işletmenin sürdürülebilirliğini sağlamak için gerekli tedbirleri almayanlar…. Üstüne bir de işletmede işlerin sağlıklı bir biçimde takip edilebilmesini ciddi şekilde aksatan personel değişikliğinin sıklığı gibi problemler…
Otelin bulunduğu bölge ile en yakın yerleşim yeri arasında 40-50 km olması, yangına müdahale edecek itfaiyenin bölgeye kilomtrelerce uzaklıktan, ancak 1, 1 buçuk saatte gelebilmesi, bu turizm bölgesine özel itfaiye teşkilatının bulunmaması, otel cayır cayır yanarken, en çok ihtiyaç duyuldukları zaman AFAD’ın, gece görüşlü helikopterlerin bölgeye (zamanında) sevk edilmemesi, işletmedeki yangın alarm sistemleri, yangın merdivenleri ve diğer güvenlik önlemlerinin eksikliği, yokluğu, bakımsızlığı, denetimsizliği…. Müthiş bir ihmaller zinciri…
Tüm o sorumlular dün gece kafalarını yastığa koyup rahat uyuyabildiler mi acaba…
Hükümet ve ilgili bakanlıklar topu hemen belediyeye atıyor ve işletmenin 2023’te yangın denetiminden geçtiğini iddia ediyor. Belediye ise bunu şiddetle reddediyor ve son itfaiye denetiminin 2007’de yapılmış olduğunu öne sürüyor. Bu sırada Bolu belediyesinin, bu yılın başında otelin restoranına verdiği yangın yeterlilik belgesi ortaya çıkıyor… Kimse sütten çıkmış ak kaşık değilken top, yerel yönetimler ile bakanlık arasında gidip geliyor.
İşletmeye ruhsat verilmesi ayrı bir konu, bir de bu otelin düzenli denetimlerden geçip geçmediği meselesi var sorgulanması gereken. Düzenli olarak ilgili kurumlarca denetleniyor muydu? Denetleniyorsa nasıl denetleniyordu? Denetlenmiyorsa neden ve nasıl denetlenmiyordu?
Bu trajedinin belki de en acı yönü, halkın devlet organlarına olan güveninin yok olmuş olmasıdır. İnsanlar, seçtikleri yetkililere artık inanmıyorlar ve ne bu tür trajedilerin aydınlığa kavuşturulmasına, ne de sorumluların hesap vermesine yönelik umutları ya da beklentileri var… Ne de bunun peşine düşecek enerjileri…
Bu da siyasetçilerin işine geliyor; sorumluluğu birbirlerine atarak olayın üstünü örtebilecekleri bir fırsat yaratıyor.
Son tahlilde belki de tek sorumlu, en kolay hedef olan mutfak personeli olacaktır… Ne trajik, ne korkunç…
Ki yangın otelin mutfağında başlıyor, mutfak çalışanlarının günahsız olduğunu iddia edemeyiz. Bacaların rutin temizliği, düzenli bakımı gerçekleştiriliyor muydu… Yangının en başında doğru müdaheleler yapıldı mı, yoksa söylendiği gibi yangın başlar başlamaz personel kaçıp gitti mi… Belki de hiç büyümeden söndürülebilecek bir yangındı…
İhmalkarlık, denetimsizlik, vurdumduymazlık… İnsan yaşamı yerine rantı öncelikleyen, tedbir almak yerine popülizm yapan, sorumluluk üstlenmek yerine hep ötekini suçlayan bir zihniyetin ürünü… Her yeni gelen felaket, her ölüm, bu canı çıkasıca düzenin kokuşmuşluğunun aynası…
Pisi pisine insan ölümüne aşina bir coğrafya…
Bu ülkede doğduğun ilk andan itibaren ölümüne alışılıyor.
Doğuyorsun ve yenidoğan çetesinin elinde ölebiliyorsun,
İlkokula gidiyorsun ve seni doğuran, sözde bakıp büyüten insanlar tarafından öldürülebiliyorsun, cesedin dere kenarında bulunuyor,
Birini seviyorsun, bir zamanlar sevdim dediğin adam seni öldürüp cesedini bidona koyabiliyor,
Boşanıyorsun, ya bıçaklanarak ya da suratına kezzap yiyerek öldürülüyorsun,
Yolda yürürken biri gelip seni kılıçla keseibliyor,
Kentin ortasında yağmurda yürürken elektrik akımına kapılıp ölebiliyorsun,
Kumpir yiyip ölebiliyorsun,
Ameliyat sırasında oksijen yerine azot gazı verilmesi nedeniyle 11 yaşında hayattan koparılabiliyorsun,
Trafikte öldürülebiliyorsun,
Kütüphaneye giderken başıboş köpeklerin saldırısına uğrayıp 12 yaşında hayatını kaybedebiliyorsun,
Soma’da maden faciasında 301 kişiden ya da Çorlu’da tren kazasında 7’si çocuk 25 kişiden biri olarak ölebiliyorsun,
Deprem oluyor, gelişmiş bir ülkede aynı şiddetteki bir depremde kimsenin burnu kanamazken, sen enkaz altında can verebiliyorsun,
Sel oluyor, evinde otururken ölebiliyorsun,
Ve gittiğin kar tatilinde yanarak ölebiliyorsun…
İnsanın canını daha da yakan, sen orada........
© Muhalif
