menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

CHP tüzük kurultayı ve bahtı kara Narin kız

7 0
12.09.2024

CHP'nin geçtiğimiz hafta gerçekleşen tüzük kurultayı… Kılıçdaroğlu'nun kurultaya katılmaması, Mansur Yavaş’ın haklı serzenişi… Partideki mevcut yönetime muhalif olanların, genel merkezin tutum ve davranışlarından rahatsızlık duyanların kurultayın usulü ve alınan kararlara dair yaptıkları haklı eleştiriler…

Siyaset, dile getirilenlerden çok satır aralarında konuşulanlarla şekillenir; söylenmeyenler, sahnede görülenlerden çok daha derin ve belirleyici olabilir. Gerçek mücadeleler, çoğu zaman görünmeyen masalarda, kapalı kapılar ardında yaşanır ve karar anları bazen de sessiz bakışlarda ya da baştan savma açıklamalarda saklıdır.

CHP Tüzük Kurultayı’nda Kılıçdaroğlu'nun yokluğu ne anlatıyordu? Sadece Kılıçdaroğlu’nun kurultaya katılmamasına dair yaptığı açıklamadaki "iki başlılık" meselesi mi, yoksa daha derin bir rahatsızlığın dışavurumu mu? Tüzük taslağının kendisine gecenin bir vakti, gönderilmesi, gerçekten bir liderin onayının istenmesine mi, yoksa meydan okumaya mı işaret ediyordu örneğin? Basit bir organizasyon hatası mı, yoksa bilerek izlenen bir strateji mi?

Peki Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına yanıt olarak Özgür Özel'in "yemekte konuşmuştuk bunları” şeklinde verdiği yüzeysel cevap inandırıcı mıydı? Yemekte mi, yoksa sahnede mi konuşulmuştu?

Bu tür basit izahlar, işin özünü örtmeye yetmiyor.

Sonra Mansur Yavaş’ın kürsüden yaptığı serzeniş… Kurultayda konuşma yapacağı kendisine 1 saat önce haber verilmiş. Oysa İmamoğlu’na günler öncesinden bilgi ve hazırlık süresi verilmiş. Parti aynı, sahne aynı ama oyunlar başka… Yavaş, bu duruma açıkça dikkat çekerek, "Ben de İmamoğlu gibi coşkulu bir konuşma yapmak isterdim. Ama bana burada konuşma yapacağım bir saat önce söylendi," diye serzenişte bulundu. Ancak en çarpıcı ifade belki de şu oldu: "14 büyükşehir belediye başkanı varken yalnız iki belediye başkanının burada konuşması, uzun zamandır fitne peşinde koşanlara da fırsat verebilir."

Bu sözler, sadece bir serzeniş değil, aynı zamanda partideki çatlaklara işaret eden, daha derin bir uyarı niteliğindeydi. Çünkü sessizce bekleyen fırsatçılar için bu sahne, gerçekten de tam aradıkları fırsatı sunuyordu.

***

Kurultay içeriğine dair en önemli mesele ön seçimdi. Beklentiler büyüktü, umutlar yüksekti... Ancak sonuç hayal kırıklığı oldu. Ön seçim şartı, "hakim huzurunda, amasız fakatsız" bir şekilde getirilmedi. Bunun yerine, mevcut genel merkezin hakimiyetini tescilleyecek, İmamoğlu’nun geleceğini mümkün mertebe güvence altına alacak bir formül yaratıldı. Bu tablo, değişim vaatleriyle yola çıkan partinin, iç yapısında yenilenmeden ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

CHP’nin, TBMM'de sıkça eleştirdiği açık oylama yöntemini kendi kurultayında bizzat uygulaması... Mecliste milletvekillerinin baskı altında tutulduğundan yakınan bir parti, kurultayda delegelerine açık oylama yaptırarak tam da eleştirdiği yöntemi benimsemiş oldu.

Oysa gizli oylama, demokrasinin vazgeçilmez yapı taşıdır. Delegelerin yan yana oturup, kimin hangi yönde oy kullandığının herkesçe görüldüğü bir ortamda özgür iradeden bahsetmek mümkün mü? Herkesin gözü üzerlerindeyken, grupların, il başkanlarının ve genel merkezin baskısı altında, gerçekten hür bir seçim yapılabilir mi? Baskı ve gözetim altında alınan bir karar, iradenin mi yoksa dayatmanın mı bir sonucudur? Bu kurultayda özgür irade, salonun dışında bırakılmış gibi görünüyor.

Genel merkezin kurultayda açık oylama yapılmasına baştan kararını vermiş olduğu da açık. Açık oylama yöntemi, tüzük maddelerinin geçmesi için bilinçli bir tercih olarak önceden planlanmış.

Açık oylama tercihi, genel merkezin tüzük değişikliklerinin geçmeyeceğinden korktuğunun bir göstergesiydi. Çünkü, kurultay delegelerinin büyük bir çoğunluğunun bu maddelere itiraz edeceğini, mevcut merkezi yönetime muhalefetin giderek büyüdüğünü biliyorlardı. Gizli oylama ile bu itirazların su yüzüne çıkmasından çekinerek, açık oylamayı dayatmak zorunda kaldılar.

Ne yazık ki CHP'nin, yıllardır Meclis'te şikayet ettiği "indir, kaldır, kabul" düzeninin aynısını kendi kurultayında da sahneye koyduğu gerçeğiyle yüzleştik. İktidarın yasaları alelacele geçirdiği bir sistemi eleştirirken, benzer bir yöntemle partinin en önemli tüzük değişikliklerini geçirmek... Toptancı bir anlayışla, üstünkörü kabul edilen bu kararlar, demokrasi mücadelesi veren bir partinin kendi ilkeleriyle çeliştiği bir tablo ortaya koyuyor. Bu kurultay, partinin idealizm iddiasını gölgede bırakan, demokrasi mücadelesinde bir nevi suçüstü yakalanma anıydı.

Evet, neticede hakim denetiminde, tüm üyelerin katılımıyla yapılacak ön seçim, tüzüğe girmedi. Bu da genel başkanın kurultay delegelerine verdiği sözle örtüşmeyen bir tablo ortaya çıkarıyor. 31 Mart seçimlerine giderken yapılan kurultayda, Özgür Özel ve ekibi ön seçimin mutlaka yapılacağını vadetmişti. O gün verilen sözler eğilip büküldü ve yerine getirilmedi. Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliydi; bu sözlerin tutulmayacağı, o günlerde bile bir işaret olarak duruyordu.

Aslında parti yapısında da temel bir sıkıntı var. Örgüt, partinin omurgasıdır; eğer sağlıklı bir üye tabanınız yoksa, yukarıda ne kadar düzenleme yaparsanız yapın, hepsi anlamsız kalır. İlk düğme yanlış iliklenmişse, tüm süreç yanlış ilerler. Bunun yanı sıra, Türkiye'de seçim sistemi ve partiler yasası değişmeden, ne kadar çabalarsanız çabalayın, sonuç almak mümkün değil. Hele bu tüzük kurultayı gibi yüzeysel düzenlemelerle hiç........

© Muhalif


Get it on Google Play