Siyasi iktidar ve kişilik bozukluğunda yolun sonu mu?
Tarih boyunca zaman zaman uluslar ve toplumlar baskı, kötü yönetim, görevi kötüye kullanma, kamu kaynaklarını kendi çıkarları için kullanma ve zulme karşı hep değişim ve yenilenme aramış, kendisine daha iyi bir yaşam, daha düzenli bir kamu servisi, daha namuslu bir yönetim, daha demokrat bir politika ve adil bir yönetim umudu vermiş olan bazı kişilerin arkasına düşmüşlerdir. Bu kişiler kendilerini bir kurtarıcı gibi pazarlamayı bilmişler, halkın kafasında yarattıkları hayali dürüstlük ve işbilirlik imajı ile onların tüm rüyalarını ve hayallerini olduğu kadar oylarını da almayı başarmışlar fakat sonuçta kişisel çıkarları uğruna ülkelerini batırmışlardır.
Çoğu kere evrim değil adeta devrim yapabileceği inancı ve belki de kararı ile iktidara gelen kişiler, asıl duygu ve niyetlerle ise başlayabilirler. İlk olarak kendilerine rakip olanların ayaklarını kaydırmakla uygulamaya geçerler, bir kaç kötü örneği hızlı kararlar ve yargılamalarla cezalandırırlar. Bazan yanlışlıklar ve acemilikler, hatta haksızlıklar da olsa, halk büyük bir umutla, daha iyi günler göreceğiz beklentisi ile bu haksızlıkları görmezden gelebilir ve yeni lideri alkışlamayı sürdürür. Herkes daha zengin bir ülke, daha parlak bir gelecek için ufak tefek yanlışlıkları, haksızlıkları onaylar ve ses çıkarmaz taa ki seçtiği kişinin yaptığı tahribat kendisine zarar vermeye başladığı zamana kadar.
İngiliz tarihçi ve politikacı Lord Acton’un gene tarihe geçmiş ve adeta eski deyim ile darb-ı-mesel olmuş şu sözlerini bir hatırlayalım. ”İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır”. Çünkü iktidar olmanın doğası gereği yozlaşma gayetle kolay gerçekleşir ve tarih boyunca bunun pek çok örneği görülmüştür.
Bu konuyu........
© Muhalif
visit website