Deraa’lı Çocuğun Umudu
Arkamda cıvıl cıvıl Arapça konuşuyor, yüksek sesle gülüyordu. Göz ucuyla sezdirmeden baktığımda, kucağına aldığı küçük kardeşini cips yedirerek oyaladığını, bir taraftan da yan sırada oturan kendisinden daha küçük bir çocuğa Tarzan İngilizcesiyle bir şeyler anlattığını görüyordum. Arada bir kof kof diye öksürdüğü için dönüp, gülümseyerek ağzını kapayarak öksürmesini işaret ettim. Tatlı tatlı başını salladı. 10-12 yaşlarında tombik, pembe yanaklı, yeşil mavi gözlü, akıllı bakışlı girişken çocuk, kaç yaşında olduğumu sordu. “Tahmin et” dedim, anlamadı. Öbür çocuk kendince tercüme etti. İkisi de bilemedi. Ama çok ta yanılmadılar. Soru sorma sırası bana gelmişti. Yaşlarını, adlarını, nereden gelip, nereye gittiklerini sordum. Tombik menevişli gözleri olanın adı Yusuf, diğerinin adı Reza’ydı. Yusuf, elleriyle 12 yaşında olduğunu gösterdi. Kocaman siyah gözleri olan gamzeli çocuk Reza ise 9 yaşında olduğunu İngilizce söyledi. İsminden de anlaşılacağı gibi Reza İranlıydı. Ailesiyle birlikte iki yıl sonra İran’a döndüklerini, annesinin hastanede hemşire olarak çalışacağını bir solukta söyledi. Buşehr’e gidiyorlarmış. Orada büyükannesi ve büyükbabası varmış. Reza’nın gözlerinde önceden tattığı ve hasret kaldığı bir sevgiyi okudum. Bana Buşehr’in İran körfezine yakın ve deniz kıyısının çok güzel olduğunu anlattı. Herhalde İran’ın en büyük nükleer tesislerinden birinin orada olduğunu bilmiyordu. Umursayacak yaşta da değildi. Ama ilginin kendisinden kaydığını düşünen Yusuf hemen araya girdi. Kucağındaki küçük kardeşini bile bırakarak el kol hareketleri ve Reza’nın yardımıyla bir şeyler anlatmaya başladı.
Yusuf’un ailesi o daha bir........
© Muhalif
