Yapmayın, demokrasiye turp suyu sıkmayın!
Cumhur İttifakı’nın başat unsuru AK Parti ve yürütmenin başı da AK Parti Genel Başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan. Erken veya zamanında yapılacak önümüzdeki ilk genel seçimin sath-ı mailine girildi artık. İktidar da ne pahasına olursa olsun ve her nasıl, ne şekilde olursa olsun iktidarda kalmak uğruna bir stratejiyi hayata geçirmeye başlamış durumda. İşte bu tablo “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı verilen “seçimli otoriter rejim”in başka bir aşamaya evrildiğini tartıştırıyor ister istemez kamuoyunda. Geçen ay bu yeni durumu “seçimli otoriter rejimden totaliter rejime geçişin eşiğindeyiz” şeklinde tanımlamıştım.
“KAPALI BİR REJİMİN EŞİĞİNDEYİZ”
CHP İstanbul Milletvekili ve emekli büyükelçi Namık Tan’ın 17 Şubat’ta (x) hesabından yaptığı bir paylaşım da söz konusu tabloya dikkat çekiyor. O da bir “eşikte” olunduğunu şöyle ifade ediyor.
“Şimdi artık toplumsal muhalefetin tüm kesimlerinin ayrım gözetmeden baskı ve cezalandırmayla hizaya çekilmeye çalışıldığı, kayyım atamalarının sıradanlaştığı, toplumun bir örnek, tek sesli, tekdüze ve tepki veremez hale getirilmeye çalışıldığı kapalı bir rejimin eşiğindeyiz.”
Tan, “kapalı bir rejimin eşiğindeyiz” yaklaşımını siyaset bilimci Javier Corrales’in popülist otoriterliğe geçiş sürecinin aşamalarına dayandırırken ülkemizde bu aşamaların çoktan geçildiğini de vurguluyor:
“1- Başkan, ülkeyi yıkımdan kurtardığını iddia eder: Lider merkezli kutsama başlar
2- Başkan’ın partisi denetim niteliğini kaybeder, işlevsiz bir onaylama aracına dönüşür. Başkan’a itiraz edemez hale gelir. Parti üyeleri bunu Başkan’ın politikalarını destekledikleri ya da cezalandırılmaktan korktukları için yaparlar
3- Kararnameyle keyfi yönetim hızlanır. Kararnamelere OHAL ilanları dahildir
4- Bürokratik otonomi yok edilir, yetişmiş profesyonel kadroların içi boşaltılır. Liyakatın yerini sadakat alır. Vasıfsız kadrolar bürokrasiyi istila eder
5- Kamu kurumları bütçe kesintileriyle veya etkisizleştirme yoluyla partizan işbirliğine zorlanır
6- İşbirliği yapmayan kamu kurumları itibarsızlaştırılır, suçlu ve hain ilan edilir, sistem dışına itilir, ortadan kaldırılır
7- Toplumsal kutuplaştırma alabildiğine kışkırtılır. “Öteki” konumuna itilerek düşmanlaştırılan kesimlere karşı nefret sistematik hale getirilir. Kutuplaşma, etnik, dini, mezhebi, cinsiyet, eğitim veya sırf muhalif görüş temelinde somutlaşır
8- Kanun devleti, hukuk devletinin yerini alır. Bunun anlamı şudur: “Dostlarım için her şey, düşmanlarım için kanunun gücü”
9- Yargı’ya saldırı sıradanlaşır. Yargıyı sindirmek için bahane aranır, her fırsat çekinmeden kullanılır
10- Haber karartması yapılır. Doğru habere erişim engellenir. Sansür sıradanlaşır. Uydurma haberler ortalığı kaplar. Hakikat-ötesi uydurmalar kabul görmeye başlar
11- Basın giderek bağımsızlığını yitirir. Basın hiyerarşisi yaratılır: “Dost basın”, üstün konumdadır, tüm imkanlardan yararlanır. “Düşman basın” cezalandırılır, üstüne basılır. Bu kesim, hukuk ve ceza davalarıyla başını kaldıramaz hale getirilir.”
İşte Türkiye’de son dönemdeki gelişmeleri, kayyım atamalarını, yerel yönetimlere iktidarın araçsallaştırılan yargı aracılığıyla yönelttiği anormal düzeydeki baskıları; tutuklamaları, keza medyaya yönelik baskıları; onu da geçtim TÜSİAD’a kadar uzanan adımları bu çerçevede değerlendirmek gerekir.........
© Muhalif
