Suriye: Ankara’nın berhava olan kırmızı çizgileri
AK Parti Genel Başkanı ve o zaman henüz başbakan olan Erdoğan’ın üçüncü kez üst üste 2011 seçimlerini kazanmasının akabinde “BOP Eşbaşkanlğı” rüyası ve yönelimi sonrasında 2024 sonuna doğru iyice zayıflayan oksijen çadırındaki Esad yönetimi İran’ın vekalet unsurlarının İsrail tarafından bertaraf edilmesinin ardından hızlıca çöktü ve düştü. Erdoğan yönetimi, İsrail’in yanında Esad yönetiminin düşmesinde İdlib’de HTŞ’yi çekirdek yönetim alternatifi olarak organize ederek ve ÖSO üzerinden önemli rol oynadı. Peki 2024 Aralık’ından bu yana geçen iki buçuk ayı aşkın sürede nasıl bir Suriye fotoğrafı ortaya çıktı? Bu soruya Türkiye’nin çıkarları açısından baktığımızda tablo nasıl gözüküyor? Daha açık ifade ile; Erdoğan ne umdu, ne buldu? Şimdi buna bakalım…
Türkiye’nin Esad yönetimi sırasında henüz diyalog aranırken resmi tezlerinin en başında “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin sağlanması” vardı. Oysa şimdiki durumda Suriye’ye baktığımızda şöyle bir tablo söz konusu:
1)Fırat’ın doğusu itibariyle Suriye’nin kuzey ve kuzey doğusunda hem de petrol içeren memleket topraklarının üçte birine yakın kısmını ABD’nin kara gücü olarak gördüğü, İsrail’in de himayesindeki PKK-YPG-PYD unsurları kontrol ediyor. Malum, Trump da Erdoğan’a seslenerek dışı çikolata kaplı içi ne olduğu anlaşılmayan sert bir şey olan çağrıda “kara gücünün kontrol ettiği bölgeye ilişmemesini” istedi. Ayrıca, eğit-donat-organizasyon faaliyetinin ötesinde ABD’nin bölgede 2 binin üzerinde tam teçhizatlı ve ağır silahlara sahip bir asker gücü de bulunuyor.
2)ABD, Fransa, Rusya da üsleri ve personeliyle Türkiye’den daha etkin şekilde Suriye topraklarındadır.
3)İsrail, Suriye’nin silahlı kuvvetlerini, üs, tesis, uçak, gemi ve ağır silah olarak imha etmiştir ve başkent Şam’ın yakınlarına kadar ilerlemiştir, Golan tepelerinden sonra eteklerini de işgal etmiştir ve ilhak hazırlığındadır. Öte yandan İsrail, güneydeki Dürzi bölgesine de ‘sulanmaktadır’. El-Şara/HTŞ yönetimi İsrail’e “dur” d-iye-ememektedir.
4)Hatay’ın Türkiye’ye katıldığı süreçte Ankara’yı, Atatürk Türkiyesi’ni güvence olarak gören Arap Alevileri tedirgindir ve bu durum kendi yurttaşımız olan, ağırlıklı olarak Hatay, Adana, Mersin’de yaşayan Arap Alevilerini de tedirgin etmektedir.
Yukarıda dört maddede sıraladığım tabloyu işaret eden son dönemdeki gelişmeler ise şöyledir:
ULUSAL DİYALOG (ZAFER) KONFERANSI
Ahmet El-Şara Suriye'deki tüm silahlı grupların feshedileceğini ve yeni kurulacak devlet kurumlarına entegre edileceklerini söyledi. HTŞ'nin liderlik ettiği Askeri Operasyonlar Komutanlığı sözcüsü Hasan Abdulgani de 29 Ocak'ta ‘tüm silahlı askeri grupların ve siyasi ve sivil oluşumların’ feshedileceğini duyurmuştu. Geçiş hükümeti başkanı Şara, yönetiminin önceliğinin Suriye'nin toprak bütünlüğünün ‘tek bir makam altında’ korunması olacağını ifade etti. Ardından, SDG komutanı Mazlum Abdi 28 Ocak'ta HTŞ ile ‘temel noktalarda görüş ayrılığı olmadığını’ belirtmiş, Suriye'de tek ordu olması ve SDF'nin bunun parçası olması konusunda anlaştıklarını duyurmuştu. Fakat aynı zamanda, Türkiye'nin PKK'nın uzantısı ‘terör örgütü’ kabul ettiği SDG ve Ankara'nın desteklediği Suriye Milli Ordusu, Esad yönetiminin düşmesinden bu yana ülkenin kuzeydoğusundaki Menbiç bölgesinde çatışıyor.
Trump, Beyaz Saray’a geçip de Suriye politikasını açıkladığında HTŞ’nin Ankara’nın hiç de hoşuna gitmeyecek şekilde geri adım attığı görüldü.
HTŞ YÖNETİMİ BATIYA -VE TABİİ İSRAİL’E- TEHDİT DEĞİL........© Muhalif
