Atlas dünyayı taşımaktan vazgeçti
Hayır yorulmamıştı. O kanlı savaşa girerken, eğer savaşı kazanamazsa galipler tarafından cezalandırılacağını biliyordu zaten. Savaşı kaybetmiş ve kendisine verilen cezayı çekmeye başlamıştı işte. Savaşı hatırladı. Tam on bir yıl süren o korkunç, kanlı savaşı. Zeus, kendi öz babası Cronos’a savaş açınca, titanlar olarak kimi destekleyeceklerini uzun uzun düşünmüşler ve sonunda, o güne kadar bir çok iyiliğini görmüş oldukları Cronos’un ordusuna katılmaya karar vermişlerdi. O da kardeşleri Menoitios, Epimetheus ve Prometheus ile silahlarını kuşanıp, Cronos ordularının en ön safında kıyasıya dövüşmüştü. Zeus’un en seçkin askerleri olan Poseidon ve Hades gibi ölümsüzlerle, Tepegözler ve Yüzkollular gibi devlerle on bir yıl boyunca göğüs göğse çarpışmış ve sonunda yenilmişti.
Yeni kral Zeus, onları öldürmemiş ama dehşet verici cezalara çarptırmıştı. Kardeşi Prometheus’u Kaf Dağı’nın tepesine zincirlemişti. Dev bir akbaba her sabah gelip onun göğsünü parçalayarak ciğerini yiyor, ciğer yeniden büyüyor ve akbaba da yeniden gelip, aynı şeyleri yapıyordu. Bu ebediyete kadar sürecekti. Meneitios, canlı canlı Yeraltı tanrısı Hades’in yanına gönderilmişti ve Hades’e ona sürekli olarak işkence yapması için emir verilmişti. Zavallı Epimetheus’a verilen ceza ise her zaman kötülük taşıyan bir kadın olan Pandora ile evlendirilmek olmuştu.
Zeus sonunda onun cezasını da vermiş ve onu sonsuza kadar gök kubbeyi omuzlarında taşımaya mahkum etmişti. İşte o zamandan beri binlerce yıldır burada, ‘dünyanın bittiği yer’ olarak bilinen bu Herakles Sütunları’nın karşısında, güzel sesli akşam perilerini dinleyerek, uçsuz bucaksız gökyüzünü omuzları üzerinde taşıyordu.
Hayır yorulmamıştı. Gökyüzünü binlerce yıl daha taşıyabilirdi. Nedir, son zamanlarda aklına üşüşen sorular artık onu rahatsız etmeye başlamıştı. Kainatı böyle taşıdığı için onun bir parçası olan dünyada da her şey dengede ve uyum halinde kalıyordu. Onun sağladığı bu denge sayesinde güçlüler güçsüzleri yönetiyor, zenginler fakirleri eziyor, bazı yerler çölleşirken bazı yerler cennete dönüyordu. Peki vazgeçse ne olurdu? Bir anda gökyüzünü taşımaktan, dünyayı dengede tutmaktan vazgeçiverse ne olurdu? Şöyle bir silkinse ve taşıyıp dengede tuttuğu bütün o evren ve dünyayı temelinden bir sallasa neler olurdu?
İşte tam bunları düşünürken kesin kararını verdi. Vazgeçti. Gökyüzünü ve dünyayı taşımaktan bir anda vazgeçti. Yorulduğu için değil, merak ettiği için vazgeçti ve binlerce yıldır gık demeden omuzlarında taşıdığı gökyüzünü fırlattı attı.
Tanrılar ona ‘Atlas’ adını vermişlerdi ve Atlas silkindi…
Saçları kısacık kesilmiş, gözlerinde tuhaf ışıklar parlayan kadın da silkindi. Uzun bir süredir bunu düşünüyordu. Yüzlerce yıldır dünyaya hakim olan bütün o din, felsefe, ekonomik düzen, hep güçlüleri kayıran yasalar, beyin yıkama ya da düpedüz zorlama yoluyla hakim kılınmış bütün o inanışlar, düzenler, ilişkiler bir anda yıkılıverse, ortaya nasıl bir dünya çıkardı? Daha sağlam olarak yeniden çakılmak üzere dünyanın çivisi çıkarılıverse ne olurdu? Her insan, ama asla toplu halde değil de tek tek, her biri bağımsız bir birey olarak kendilerini sınırsız bir biçimde mutlu etmek için Atlas gibi silkinseler, başkaları için yaşamaktan vazgeçseler ve dünyayı........© Muhalif
