menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kediler neden kutu sever?

11 14
30.01.2025

Geçtiğimiz günlerde uzun sağlık nedenleri ile hayatın gölgeli yanlarını manzara olarak görmek mecburiyetinde kalan eniştemin doğum günüydü.

Öyle bir gündü ki sağanak yağmur altında, tüm gezegenlerin tespih gibi dizildiği özel günde,doğum gününe, doğduğunuz günün rast gelmesi kadar şahitlik edebilmekte güzel. Ancak her an her şey eşit koşulda gidemeyebiliyor. Doğum sancısı bekleyen insan olmasa bile doğada var olan bir varlığın olması, da önemliydi, elbette. Aklım sürekli o canda, kendinden gelen adeta bir plastik boyayı andıran daha önce herhangi bir rahatsızlık dışında /renk ve hacim olarak/ pek de rastlanmamış durum, onun ne kadar özel ve de ne kadar çok şeyi biriktirdiğinin tescili gibiydi.

Uzun süredir varlığına şahitlik ettiğiniz, birlikte vakit geçirdiğiniz ve üstelikte anne adayı olan bir kediciğin, yaşam serüvenine şahitlik etmek, elbette muhteşem bir duygu ve deneyim olmalıydı. Her şey dediğimiz gibi eşit şartlarda olsa.

Üstelik haftayı Kedi filmi ile açmıştık. Yine bir kedi, köpek animasyonu ile tamamlayacağız.

Doğum günü demiştik, böylelikle uzun zamandır görmediğim ortak dostlar, akrabalar ile doğum günü vesilesi ile hasret giderirken, aklım sürekli doğum yapacak ama birkaç gündür hasta olan kedimizden bahsettiğim Bahar Abla,çalıştığı hastane odasında, personel olarak sahip çıktıkları kendi kedilerinden bahsetti.

Kedi kaçıp kaçıp, gelip masanın altında bulduğu kutuya yerleşiyor muş.

Artık bizden oldu, dedi.

Sonra da yazının başlığını oluşturacak soruyu yöneltiverdi.

“Kediler, neden kutuyu sever?”

Evet, hangi kediyi tanıdımsa, o bulunduğu kutu içinde mesut gibi.

Bizi, birkaç gün öncesinde oldukça üzen, İpek Kızı, ilk tanıdığımda, Mavi bir Dardanelkutusu içinde oyun oynuyordu.

Kedi ve Balık, tam da olması gerektiği gibi olsa da kendisi sadece “ödül” anlarında heyecanlanıyordu.

Dünyası orasıydı. O kutucuk.

Patisi kadar yüreğinden azca büyük genişlikte.

Kutuyu kaldırmak ve evde yer açmak istedikleri zaman sesini çıkaramadığı için uzaktan bakıp öylece sessizleşiyordu.

İnsana bakmak, hayvana bakmak hepsi tek bir yere çıkıyor.

Doğaya bakmak!

Doğaya, mecbur kaldığınız yani yürümek ve basmak durumunda kaldığınız için değersiniz ama bir hayvan türünü ayağınız ile sevmezsiniz, herhalde.

Netice de özenli isek her şeye ve bütünsel bakmak gerekiyor. Hep bir emanet durumu ile bakarsak, hem daha az incitir, hem daha az inciniriz.

Yaşadıkça öğreniyor herkes.

Hem de insan kadar sahip olmasa da rastlaştığı ve aynı havayı soluduğu canlardan da ne çok öğreniyor hemde.

Evet, kutu demiştik.

Seçimlerimizde, kutulardan geçiyor.

1934 yılında güzel kıyafetleri ile Kadınlarımız o sandık kutularını kullandılar.

Kadınlar, seçtikleri yavuklularına özene bözene hayallerini sakladılarda yıllarca zamanı gelince sundular o sandıklarla.

Sevdiklerimize, değer verdiklerimize lâyık görüp aldığımız paketlerde özenle seçilmiş kutulardan geçiyor.

Ve içi alınıyor, kutu atılıyor.

Ceviz içi yahut bir Kaplumbağa yuvası gibi.

Sokakta yaşamaya alışmış bir kedi varlığının kutusu, evde yaşayan kadar kıymetli. Buna şüphe yok neticede yaşam her canlının hakkı. Tıpkı adalet gibi.

Ama siz, kendiniz büyütmediğiniz halde bir kedi varlığı ile trencilik oynadınız mı,........

© Muhalif