Sembollerin Sessiz İktidarı
Orta Çağ’a bakıldığında ilk fark edilen şey karanlık değildir; aksine, güçlü ve göz alıcı bir ışık vardır. Vitraylardan süzülen renkler, altın yaldızlı el yazmaları, göğe uzanan katedraller… Fakat bu ışığın ardında, toplumun okuryazarlığının düşük olduğu bir çağda sembollerin nasıl saf bir inançtan çok bir yönetim aracına dönüştüğünü unutmak kolaydır. Çünkü o görkemin altında başka bir gerçek daha vardır: Bilgi azsa, sembol çok konuşur. Anlatım araçları sınırlıysa, görüntü güç kazanır. Ve bu güç, çoğu zaman yalnızca ruhu beslemek için değil, toplumu yönlendirmek ve itaati pekiştirmek için kullanılır.
Kilise, Orta Çağ boyunca sanatın tüm dilini elinde tutuyordu. İnsanların büyük kısmı okuyamadığı için vitraylar, heykeller ve freskler yalnızca dini hikâye aktaran görüntüler değildi; aynı zamanda davranışı şekillendiren mesajlardı. Cennetin ışığı yukarıda, cehennemin karanlığı aşağıda; kutsallık altınla, günah gölgeyle anlatılırdı. Bunlar sadece teolojik metafor değil, aynı zamanda toplumsal bir hiyerarşi şemasının görsel halidir. İnsanlara “yerini” gösterir, “üstünü” işaret eder, “itaatin doğruluğunu”........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein